02 Ocak 2017, Pazartesi
saat: 18:41


Askerleri düşünüyorum. Güvenlik caddesinde, meclisin muhtemelen torpilli askerleriyle aramızda 1 metrelik bir duvar vardı. Kabarık 80’ler koltuğu gibi beton duvarlardı. Stokçu aşşaa bakkala gittiğimizde, yatakhanenin camından, 12-13 yaşında da nazife bizlere laf atarlardı.(Browni, Tombi, kola)

Ben çocukluğum boyunca meclisin bahçesindeki askerlerin sağ sollarıyla, türk öğün çalış güvenleriyle uyandım. Onlar marş yaptı aşağı yukarı, değiştiler, askerlerden duvarla ayrılan meclis parkında bira içtik, hayatımda ilk mastürbasyon yapan adamı orda gördüm. 4 yüzlü bir Atatürk heykeli vardı. Tuhaf, yumuşak bir mermerden yapılmıştı. Bir alman olsam bu tuhaf gelmezdi, o mermerin ismini hemen bilirdim.
İçine saklanırdık. Roller blade kayıyorduk ve yüksel caddesine gidiyorduk. Gitarım için çok çaba sarf etmiştim. Önce kılıfını almıştım.

Annem, “fişleri sen doldurursan katma değer vergisiyle gitarı alırız” dediği için yüzlerce fiş doldurdum Kasım ayında. Gerçi zaten hep ben doldururdum da o an demek bir Montesörilik gelmiş eve. Ondan önce Kocabeyoğlu pasajında gitarlara baktım. Neydi adı… Neyse, lay lay lom değildi ama. Fazla değil, hiç param olmadığı için kılıf aldım. Boktan bezden bir kılıftı. Tam çapraz asamıyordum. En iyi arkadaşım Yelda en alt katta ben en üst katta oturuyordum. Her dakika telefonda konuşup diğer zamanlar evlerimize gidiyorduk aynı okula aynı servise dahildik, yatmadan öncede birbirimize mektuplar yazıyorduk.

Ben Tofaşlı Cüneyt’e, o İbrahim Kutluaya aşıktı. İkimiz de anneden kalma süet paltoları giyiyor ve kılıflarımızla karanfile gidiyorduk. Ben deri süet ceketin içinde hakanım abii gibi oluyordum. Ben kendimi hep yeldaya baktığım için yelda zannediyordum.

O zamanlar telefon bağlatmıştım odama. Çok konuşacak şeylerimiz vardı ve bekleyemezdi. Teypten Nirvana çalıp Kurt Cobain ile maceradan maceraya koştuğum hikayeler yazıyordum. İnşallah o defter yok olmuştur. O sırada babamın bir arkadaşı bana üzerinde kurt resmi olan bir saat vermişti. Onu takıyordum. Çok havalı gelmiştim kendime. Hep saate bakıyordum. Sonradan bir haber spikeri olacak N -Komünist N idi o ara- lan o bozkurt demişti. Şimdi dönüp bakınca evet, aziz nesinin bahsettiği kurt oydu. Hala bazı yerlerde var. Asker üniformalı genç bir çocuk, kardeşini almaya okula gelmişti, bahçesinde bekliyordu. N onu sıkıştırdı, bu formaların içinde olmaya utanmıyor musun dedi, o da saf saf bulaşıkçıyım ben zaten 2 ayım kaldı dedi. Neticede ben mi olacaktım Cnn’nin yüzü. N olacaktı tabii.

Kendi bestelerimizi yapıp, rastgele çevirdiğimiz numaralara dinletiyorduk. Ama bir tek genç tercihen liseli sesli çocuklara. Nasıl bir düzenle yapıyorduk bu telefon yaratma işini, olmayanların üstlerini çiziyorduk. Belki torunu gençtir demiyorduk, son dört sayıyı değiştiriyorduk.

Yılbaşında yelda bize geldi tabii. Evin geri kalanını hatırlamıyorum napıyordu ama rus salatası yiyordu herhalde. Sonra biz bi numarayı aradık. Çok yakışıklı sesler geldi, bestelerimizi çaldık büyük alkış aldı sonra yarım saat içinde kapı çaldı.
Adresi öğrenip gelmişler. Babam ve annem çöp gelmiştir diyerek kapıyı açtı. O zamanlar Behzat ç olmadığı için hiç de çekici olmayan apaçiliğin son örneğinden 4 adam kapıdaydı.
Ben hemen aydım. Çocuklar afalladı. Israrla kafayı uzattılar. Cd almaya gelmiştiniz değil mi? Yılbaşı cd’si dedim. Niye öyle dedim. Evet dedi onlar da bozmadı, hayalleri kırılmıştı, U2’nun achtung baby cd’sini verdim. Bulutsuzluk özlemine kıyamamıştım. Uzatmadan, gittiler. Kapıyı kapattım.

Bir telefon geldi sonra. Bunlar tabii. Adresi bulmuşlar, aramazlar mı. Şişman olan değil de diğeriniz güzelmişsiniz ha dedi karşıdaki ses. İnsan bir anda ne olduğunun farkına varıyor. Diğerimiz Yelda eve gitti, annem bi haltlar karıştırdığımızı anladı. Sikerim böyle saati diyip ondan önce tantrum yapıp kapattım kapıyı.

Netice de, meclisteki askerlik birimi kaldırıldı. Yavaş yavaş polisler yerleşti sonra da içtima alanı dev bir otoparka dönüştü. Bu süreç, bir Zeki demirkubuz filmi gibi evden izlenildi. Ben de bazı zamanları saymazsak pek şişman değilim. Yelda da değil o hala güzeldir herhalde. En azından Ankarada yaşayıp hala hayatta kalmayı başarıyor.

Aslında 20 yıl önceki yılbaşı neden aklıma geldi bilmiyorum. Bu güncenin konusu, Christmas’da bir Moskova virüsü ve her yere herkesin sıçması idi. Ama bu hikayeyi kaçıncı tekil şahsımla yazacağımı bilemediğimden 20 yıl sonraya bırakıyorum.


istanbul
hosting