26 Haziran 2017, Pazartesi
saat: 17:08


Şöyle kitap falan okurken hiç "cool" bir görüntü vermiyorum. Kalın gözlük camları dışında "kitap okuyan entel erkek" izlenimi veremedim.

Mesela otobüs seyahatinde kitabı kucağıma koyup okuyamam. Elimle kaldırıp gözümün 5-6 cm yakınına yaklaştırmam lazım. Kampüste kuytu bi köşede otorup okuyayım dedim, kucağıma koydum, bi kaç dakka sonra cenin gibi olmuşum.

Bi gün bi davete gitmiştim arkadaşlar içinde. Bi tık daha kasıldığım bi ortamdı. Kendime dedim "öküz gibi yeme, dik dur, ağzını tabağa değil çatalı kaşığı ağzına getir". Lan bi de baktım ne yediğimi görmüyorum. Meğersem çocukluğumdan beri, tabağı görmediğim için kafam tabağın dibinde yiyormuşum.

30'umda bu gerçeği keşfettikten sonra, kitap okurken, cep telefonuyla uğraşırken, kol saatime bakarken, ekranın dibine girerken vs hep aynı şeyi yapıyormuşum. Hatta hafif kafam önde kamburumsu olmamın nedeni de buymuş. İlginç olanı 30'undan sonra bunların farkına varmak.

Şimdi yazarken aklıma geliyor teker teker. Aynayla da aram yoktur hiç. 17 yaşımda lens takana kadar aynada kendimi hiç gözlüksüz görmemiştim. O zamanlar kameralı cep telefonları falan yoktu. Lan bi baktım accaayip yakşıklı çocukmuşum, lisede 2-3 kız "ayy ne tatlı burnu vaar" deyip mıncıklıyorlardı beni, fena götüm de kalktıydı. Daha siksen gözlük mözlük takmam dedim.

5 ay sonra anamın amını gördüm tabii. Retina dekolmanı derken gözü bırakıyorduk, ameliyat falan. Lens takamıyom. Ama gözlük de takmadım, siksen takmam dedim bi kere.

Neyse, burada parmak bastığım nokta, nesnel koşulların insanı şekillendirdiği gerçeği (literally).

"Ay ne kadar kendiyle barışık çocuk" diye düşünenler olabilir, sakın. Taşak geçmeye kalkanın anasını sikerim, elimden gelmezse bi daha aynı ortamda bulunmam. Barışık olmak bi yana gayet de kompleksliyim Ortaokulda benle taşak geçen 3 tane karı vardı, hâlâ ölüm listemdeler.

istanbul
hosting