10 Ağustos 2017, Perşembe
saat: 13:17


geçen sene bu aralar gözlerimi kapattığımda hayatımı kaplayan kocaman bir mavilik vardı. öylesine aşıktım.
babamla bir konuşmamız vardı hiç unutmam. kitapları falan okuldaki dolapta unutmuşum ama pazartesi de sınav mı ne var..gülerek diyorum ki, aa ben kitapları unuttum babiç. babam da soruyor haliyle "kızım aklın nerelerde?" çat diye marcos'un fotosunu gönderiyorum.
Burada diyorum, adam şok.
Diyorum ki bu adam beni sevsin evlenirim ben bununla, yarın nikahı basarım
Öyle saçma sapan seviyorum.
Ankara'daki arkadaşlarım dahi daha fotoğrafını bile görmeden biliyorlar yüz hatlarına kadar ancak ben bilmiyorum.
Birileri benim kendilerinden hoşlandığımı düşününce gülüp geçiyorum "siz kimsiniz de ben sizden hoşlanıcam, marcosum var benim" diyorum
Sonra bir gün instagramda paul ile yanyana fotolarını görüyorum. Aklımı yitiricekgibi oluyorum. Paulden nefret ediyorum. Diyorum ki "kesin kız ayarlamak peşinde marcosa..." Nefret ediyorum Paulden. Ağlıyorum, içiyorum.Kesin başkası var triplerine falan giriyorum.

ne Emresi ne sonraki sevgililerim ne hiçbiri..
Diyorum ki onlar aşk fln değilmiş..
Değilmiş işte.
Değil.
Sonra marcosla git gide yakın arkadaş oluyoruz. İnsanlar şaka yapmaya başlıyorlar, marcos da sen yoksan hiçbir yere gelmiyor farkındasın di mi falan diye...
Ekim gibi, bizim ofise bir çocuk geliyor, japon. kapıdan girdiği anda kafamı kaldırıp bakıyorum "sorry" diyor.
he? diyorum çalışmaya devam ediyorum.
Daha önce bir kez daha görüp aşırı ukala bulmuştum.
İlk tanışma yemeği "nomikai" diğer bir tarifle aslında. İçiyoruz falan. Tüm senpailerim benle ilgilenmeye çalışıyor. Bir tane sigara içiyorum o anda, aylar sonra..
N. sensei bunu gösterip bir şeyler diyor. Bakıyorum, geride oturmuş keyifle sigarasını tütürüyor falan. Allah allah ne artist adam ya, itici fln diyorum.
-biz hepimiz içiciyiz de o arada içer mi demişti yoksa hatırlamıyorum cidden ne demişti -
O gün sinir oluyorum bu herife. Yaşar kılıklı fln diyorum.
Ne dediklerini bile hatırlamıyorum


Neyse ekimden devam edeyim.Hah marcos diyordum.
Marcosla yatıp marcosla kalkıyorum falan 5 ekim doğum günü, bi kaç gün sonra süpriz doğum günü partisi yapıyorum falan marcosa. Ofisten de bir tane senpaim davetli sadece, gerisi bizim türkler le bizim gang.
O gün bir ara nasıl baktıysa marcos bana senpaim o günden önce verdiği kararı o günden sonra dillendirmeye başlıyor.
bi gün çat diye aşık sana marcos falan diyor.
mehah diyip gülüp geçiyorum çünkü marcosun doğumg ününden o güne kadar neler oluyor nelet bitiyor.
neyse, marcosun doğum günü çıkışında yürüyoruz başbaşa.. bizim için aşırı doğal tabi. sürekli beraberiz çünkü...
bir yağmur bastırıyor sığınıyoruz bi konbiniye o gün pat diye alnımdan öpüyor marcos beni.
sabaha kadar yağmuru izliyoruz
bir süre içimde tutuyorum bir gün dayanamayıp lucas a diyorum ki bu ne demek.. "bir latino seni alnından mı öptü oha" diyor.
falan feşmekan...
zaman geçiyor,bir akşam otururken marcos bana "i like you" diyiveriyor..
ağzım açık kalıyor.
dünyalar benim falan..
sonra "i like you too" diye bir muhabbet dönüyor..
"girl you basicly are lying" diyor.
kim ne?! diye kalıyorum.
daha önce 2 kez kendisini red ettiğimi söylüyor..
anlamamışım bile.
o gecenin sabahında erkenden uyanıyorum hemen nina simone açıyorum feeling good.
-dur şimdi de açayım -
kahvemi alıyorum geçiyorum pencerenin önüne kargaları dinliyorum ayakta dikilerek..
nasıl mutluyum nasıl değişik her şey..
bu kadar sevdiğim adam bana bir gün önce " biz neyiz " demiş ben de "no need to be something... no one needs to know, no need to name it" deyivermişim ama canım sıkılmıyor bile buna.

neyse, böyle böyle isimsiz ilişkimiz yürüyor ama ofise gelen daha önce bahsettiğim adam bi şekilde beni varlığı ile rahatlatan adam olmaya başlıyor. konuşmuyoruz bakışmıyoruz bile.
ufak tefek selamlaşmalar el sallamalar fln
ne iyi adam la fln diye düşünüyorum sevimli fln.
ama ben çoooook aşığım marcosa - ya da öyle sanıyordum.

sonra bir gün marcosla sik sok bi nedenle tartışıyoruz - o da yaptı ben de yaptım..neyse
1 ay konuşmadık. adam yokmuşum gibi davrandı. nasıl kötüyüm kendimi labdan dışarı atamıyorum atınca kafayı yiyorum ağlıyorum falan. gözüm hiçbir şeyi görmüyor - ya da öyle sanıyormuşum.

sora tekrar konuşmaya başlıyoruz marcosla, özürler diliyor kendimi anlatınca - buluşmaya değil kavgaya gelen adam 5 dk önce.
sonra marcos bambaşka bir insan oluveriyor, hep ondan beklediğim caring personality however I dont want him anymore moduna geçmiş buluyorum kendimi ..
istemeden arkadaş olarak görüvermişim bakıyorum...

oysa ki ben iyeoka - simply falling leri falan dinler dinler marcosu düşünürdüm
aşırı seviyordum yahu
sınırsız seviyordum..
ve tam bir sene 3 4 ay sonra, kendimi şu ofise gelen japon çocuk vardı ya bahsetmiştim..
ona düşmüş buluyorum.
gözümü kapıyorum adamın gülüşü açıyorum gözleri.

kaçtıkça daha batıyorum.
ve komik olan yüzünü çiz deseniz, BİL Mİ YO RUM.

ne oldu bilmiyorum

istanbul
hosting