12 Ağustos 2017, Cumartesi
saat: 11:59


Sonra ellerime baktım, ellerimi severdi, ellerimi sevmesini severdim.Çünkü her ellerime baktığımda onu anımsardım.
Yanaklarına sevimli bir pembelik vurmuştu.Uçurtma uçurur gibi parmağında görünmez bir ip vardı sanki bulutları uçuran.

Ceylan gözleri,sık yapraklı dallar arasından süzülen bir güneş gibi sevgiyle ışıldıyor.
Beni görünce elini sallıyor. Öyle davetkar ve cüretkar. Yüreiğinde bir öbek açmış ateş çiçeği,ruhuna akan şehvet dolu bir nehirde gözlerinden ihtiras akıyordu üzerime.

Yanına en çocuksu heyecanım ile koşturarak indim.Ona yaklaştıkça ormanları,dağları,çıplak düzlükleri düşünüyordum. Bir doğa harikası olmaktan farksızdı çünkü.
Evin doğu cephesine sabahın kızıllığı yeni vurmuştu. Dünyada imrenilecek hiç bir yer,hiç bir hayat yok diyenleri yalancılıkla itham edebilecek halleri kucaklamıştı beni.

Öylesine mest oluyordum öylesine değerli hissediyordum ki kendimi.

Nereye gittin diye sormayı unutacak kadar almıştı aklımı başımdan.
Bir yandan da sormak istiyordum.Bir derdimi vardı yoksa? Eğer öyleyse ona yardımcı olmak isterdim. Ya bi işi mi vardı? Ama öyle olsa söylemez miydi?. Yoksa bir aşığı mı vardı? işte bu beni paramparça ederdi. İçimdeki cam fanus tuz buz olur parçalar tüm organlarıma saplanır ve iç kanamadan geberir giderdim.

Ona karşı içimde başlayan yangın o denli hızlı yayılıyordu ki kendimi kurtaramamıştım. Ateşe elimi uzatmıştım tam tersi. Yandığımı hissedip acıyı hissetmiyordum sanki.

Onunla bir hayat kursam diyordum, Oğlumuz olsa hatta ya da ateş parçası gibi bir kızımız. Ona şehre yakın,hoş hafif kırlarla kaplı bir tepenin üzerinde,güzel meyve ağaçlarının arasında iki muhteşem nehrin kucakladığı olgunlaşan ekinleriyle ve mis kokulu çimenleriyle bereketli ovaya nazır bir evde doğdun sevgili oğlum ya da kızım diye anlatsam. Ona Duru'yu nasıl sevdiğimi anlatsam, hamurunda ki tutkunun,aşkın meyvesi olduğunun farkına varsa. Mutlu bir çocukluğuna kapılar açılsa. Onu doğuran kadının güzel göğüslerinin damarlarının nasıl süt mayalandığını bilse.

Aklımdan bunlar geçerken bana sesleniyordu. İsmimi ondan duymak bile ayrı bir lütuf gibiydi benim için.

Akşam evine girdi ve bir daha çıkmadı. Bir,iki,üç derken koca beş gün olmuştu yoktu ortada Aklına kötü şeyler geliyordu. Bu iyiye işaret değildi nihayetinde.Ya bir daha dönmezse diyordu kendi kendine.

Solgun ay ışığında nöbet bekler gibi bir aşağı bir yukarı volta atıyordum evin içinde. Kütüphanemin yanında. Dostoyevski ile göz göze geliyorum ama gözlerimi kaçırıyorum ondan.
Alyoşa Karamazov'dan çekiniyorum. Çünkü onun dediği mutluluğu parmağıma bağladığım ancak çözülen bir balon gibi gökyüzünde kaybetmiştim.

Sessiz ve dertli şarkılarda yaşıyordum artık. Doğada herşeyin normal olması sinirlerime dokunuyordu. Büyülü bahçelerde şahane ışıklar saçarken o görülür müydü yıldızlar,düşmezler miydi haşmetinden...
Acaba buradan çok ama çok uzaklara mı gitmişti.

Akşamın ışığında
Oturmuşum aşk içinde
Duru'yu düşünüyorum
Tehlikeler küçülüyor gözümde
Ama hasreti büyüyor.

O narin güzelin hayali
Sarhoş dudaklarımdan taşıyor.

devam edecek

www.youtube.com/watch?v=OETR3Nd2bFI


istanbul
hosting