13 Şubat 2018, Salı
saat: 20:15


Hello Günce,
Yine yazasım geliyor bir yerlere.
Şunu fark ettim ki çay içtiğimde kendi kendime yazmak isterken, içki içtiğimde sadece O'na isyan ettiğim şeyler yazmak istiyorum. Hangisi gerçek ya da bu ikisinin ortası mümkün olamaz mıydı? Olsa belki de birarada olurduk diyeceğim ama hiç zannetmiyorum. Olmaması için sebepler, olması için olanlardan her zaman daha fazlaydı.
Yarın onun kimlikteki resmi doğum günü sanırım, sanırım diyorum görüyor musun ne kadar da iyi tanıyorum O'nu.
Doğumgününü kutlamak için küçük bir kart hazırlayıp masasına bırakmayı düşünüyordum bu akşam. Ne yazsam acaba, kartın üstüne ne çizsem, zarf da yapsam mı diye düşünürken bir anda geçen doğumgününde ne yapmıştık diye düşündüm.
Burada değildi ve daha ilk başıydı her şeyin, muhtemelen de kızgındım ona çünkü öyle hatırlıyorum. Doğumgününü kutlamadım. Galiba iyi ki doğdun bile demedim. Sonra bu yazı düşündüm, aklıma bütün gün onu bekleyişim, pastayla birazdan gelecek, şimdi işten çıkacak ve gelecek diye düşündüğüm geldi. Doğumgünümdü, bunu biliyordu, saat on ikiye yaklaşırken kendime evdeki malzemelerden bir pasta yaptım. Üzerine bir mum koydum, saat on ikiye beş vardı ve 12 olmadan geleceğine sahip olduğum inancı keşke başka bir şeye sahip olsaydım. Saat on iki olmuştu, gelmedi. Mumu yaktım, üfledim, doğumgünümü kutladım. Pastadan iki çatal aldım, uyumak istedim uyuyamadım. Geleceğinden öyle emindim ki, bırak gelmeyi iyi ki doğdun bile demedi bana. Ne o gün, ne de ondan sonraki günlerde. Gerekçe: Gidicem deyip gitmediğim için bana kızgınmış. Benden tek istediği buradan gitmemdi, burada onun için kaldığımı düşünecek kadar kendini önemli görüyordu yani.
Şu anda iki yabancı gibiyiz, birbirini görünce arkasını dönen, bazen başkalarına gülümserken yanlışlıkla birbirine gülümseyen.

Bu da geçer: )

istanbul
hosting