03 Aralık 2018, Pazartesi
saat: 17:07


canım pırasalı börek istiyor. annemi arıyorum evde pırasa var mı diye. var, diyor. zeytinyağlı pişirdim. telefonu kapatıyorum.

tam da, şu anda bu haberi beklermiş gibi oturuyorum odamda. önümde jose saramago'nun körlük'ü. T. bir günde okuyup bitirmiş, bir hevesle verdi bana. zorla 150'nci sayfaya kadar gelebildim. devamına mecalim yok. sonunu öngerebildiğim, onca edebiyattan sonra ancak 'siyasi' olarak nitelendirebileceğim bir tür. sevmiyorum. hele insanların leş hallerini anlatan hiç bir kitabı. leş leş leş. ne çok söyler oldum bunu son bir senedir. sayfaları rastgele karıştırıyorum; "kör adam o gece, rüyasında kör olduğunu gördü."
leş.
kitabı kapatıp kalemliğimdeki yeşil kalemlerin uçlarını açıyorum. benim gibi ridak ve kerteriz işi ile uğraşanların olmazsa olmazıdır yeşil kurşunkalemler.
bir de illa mavi mürekkepli dolmakalem. sonuç'u rapora rapt etmek için.
netice-i talep, kişisel görüşüm odur ki yukarıdaki bla bla'lar muvacehesinde tespit edilen hususlar heyetin takdirlerine...

canım pırasalı börek istiyor. annemi arıyorum evde pırasa var mı diye. var, diyor. ama karnabahar pişirdim akşam için.


benim bir sürü bir sürü moleskine günlüklerim vardı nerede acabalar?


dışarıda kış güneşi dediklerinden var. pencereden gözüme giriyor güneş ışığı. camı hafif aralıyorum. hafif bir ürperti. sigaraya boğulmuş odadan sonra iyi geliyor. hırkama sarılıp gömülüyorum koltuğa. hafif içim geçiyor gibi gibi. elimdeki yeşil kalem düşüyor yere. ucu kaırılıyor. hayda... leş.

odacı muherrem bey dört buçuk kahvesiyle giriyor içeriye. beyaz porselen fincandan bir damla kahve süzülüyor tabağa doğru telvesini terk ede ede... bunda adı henüz konmamış bir şey var gibi gibi...

doğruluyorum. odadan çıkarken sesleniyorum; " muharrem efendi sizin evde pırasa var mıdır?"

istanbul
hosting