06 Aralık 2018, Perşembe
saat: 21:27


Ayağa kalktık hep beraber, sonra oturduk. Dosyanın kapağını açarken bir yandan, bir yandan da gelen gelmeyenleri yazdırıyordu. Salona göz gezdirdim, herkes yerinde dedim.

Yola bir çantayla çıktım. Kulağımda dinlendirici müzik, elimde yatalak bir adamın hayatı. Muavinin içecek ikramında sadece sağ kulaklığı çıkarıyorum. Muavin bİr an önce bitse de bir yere kıvrılsam diye düşünüyor. Ben ortanın önündeyim, işi daha çok.

Mübaşir, kaleme gidip geliyor, heyete evrakları uzatıyor. Avukatlar huzursuz kıpırdanıyorlar. Kürsüde diğerleri öğle yemeğinde ne olduğunu düşünüyorlar eğer yemek listesine bakmadılarsa. En fazla 800 kalorilik bir yemek vardır. Sıralar kıçımı ağrıtıyor. Kıçım bir an önce bitsin diyor, ben sonuçlanana kadar günlerce sürsün istiyorum.

O hiç bir şey istemiyor. Otobüsten indikten insan kalabalığı içinde aranmıştım, sigaramı yakarken. Otobüsün yanaşacağı peronu tutturamamış beni arıyordu. Yatalak adam yine iş bulamamış, “Peronların yanındaki beton kanepelerden birine oturmuştum.” diyordu. Bir gece önce keseceği sakalları uzamıştı. Bazen sakalsız günlerini hatırlamadığımı fark ediyorum.


Başkanın sesi uzaklardan geliyor.. Önümde kürsüye altı sıra var. Her kelimesinde başkan yükseliyor, kürsü uzaklaşıyor uzun bir koridor açılıyor, kürsü koridorun en ucuna doğru uzaklaşıyor.

Yemek için beklemişler, evin içini güzel ısıtmışlar. Babaannem yarım saat sonra soracağı soruyu ilk kez soruyor “T. misin sen hoşgeldin.” Elini uzatıyor, öpüyorum. Yolu soruyorlar. Muavine yolu soran kimse var mıdır acaba. Dinlenme günlerini sormaları mı lazım yoksa.

Kırağı çalmış sokakları ve sokakta ne varsa, gri bulutların altında. Sabah daha yedi olmalı. Sıcak yorganın altına tekrar büzülüyorum. İki saat sonra ilk sigaramı içiyorum aç karnıma, kırağısı çözülmüş sokağı izlerken.

Sadece izliyorum, izleyebiliyorum. Önümde benden/bizden ayrılmış yerde sırayla kalkıyorlar.

-“suç unsuruna rastlanmamış ne diyorsun.
“ doğrudur efendim”

Diğeri “benimle ilgisi yok, karışmış efendim” diyor. Başkanın yanındakiler de benimle ilgisi yok, diye geçiriyorlar akıllarından. Domates çorbası, rendelenmiş kaşar peyniri çekiyor canı soldakinin. Kolunda metal bir saat. Telefona bakıyor, göz ucuyla salonu süzüyor. Görüyorum ben, en arkadayım göremez beni.

Akşam, bayat çayını içiyoruz, köşedeki çay ocağının. İyi değildi çaylar. Yenisini demliyormuş, beş dakikaya... Kalktık çoktan. Otobüsteki çay geliyor aklıma. Yatalak adamın anlattığı ilk sevişmeden önce çay içip içmediğini hatırlayamıyorum. Şarabı en son evlilik yıldönümünde içmişlerdi. İş yerinde soba başında da çay içiyoruz. Çay bayatmış. İkinciyi içmiyoruz, sigarada ise üçüncüyü yakıyorum.

Yatmadan önce babamla vedalaşıyorum. Babaannemin yanına uğramıyorum, en son torunuydum yine.. Geldiğimi de gittiğimi de unutacak. Bir sonraki görmemde belki oğlu da olurum. Babam zaten kardeşiydi akşam yemeğinden sonra.

Gün ışımadan yola çıkıyorum. Otobüsten gün battıktan sonra inmiştim. Şehrin kardeş soğunda. Biraz uyuyorum. Cübbemin rengi değişiyor. Bir sürü şey söylüyorum. Sesim çıkmıyor. Uyanıyorum. Sakalsız hali tuhaf geliyor. Gözümün önüne bir resmi program sunduğu günün fotoğrafı geliyor. Sakalsız haliyle. Gülüyor, gülemiyorum.

Yolun sonunda yağmur var. Başımı kaldırıp binanın tepesine doğru bakamadan içeri giriyoruz. İçeri giriyorum, en arka sıraya geçiyorum. Başkan ve diğerleri geliyor. Ayağa kalkıyoruz. Sonuncusu ayağa kalkıyor, hiç bir şeyi kabul etmiyor.

-“bir diyeceğiniz var mı” diyor.

El kaldırıyor, ürkek, görmüyorlar, bir kez daha kaldırıyor, ürkek. Görmüyorlar. Bir daha kaldırmıyor. Haziran diyor başkan. Dönüp beni arıyor gözleriyle. Kaybolmak istiyorum. Gözlerinden kaçıyorum. Çıkıyoruz. Öfkeliyim. O üzgün. Hayat geçiyor, aylar sayılıyor, kimse görmüyor. Görmediğim kim varsa özür diliyorum. Küfür ediyorum sonra, hem onlara hem kendime hem kim varsa herkese.

Otogarda sarılıyoruz. Yüzü gülüyor. Geldiğime sevindiğini söylüyor. İki sigara içip ilk otobüse atlıyorum.

Gözlerimi kapatıyorum. İsyan nasıl olur bilmediğimden ...


istanbul
hosting