21 Kasım 2019, Perşembe
saat: 23:34


Ofise akşam çökmüştü. Yağmur ince ince ama hızla, “daha benden çok var” dercesine, durmamacasına, inadına, kabullen dercesine yağıyordu.

Bilgisayarımın hava durumuna baktığımda hava henüz yağmıyor diye gösterdiği için beyaz paltoma sarınıp çıktım.
Beyaz paltomu bundan 6 yıl önce hamileyken almıştım. 44 beden. Ve o kış ortadan kaybolmuştu. Şimdi küçüldüm haliyle. Ama onu giyince heybetleniyorum.

Benciğim, her gece yanıbaşımda duran, üzerine su ve kitap koyduğum kolinin içinden beyaz paltomu geçen yıl buldu.

Böylece ben ölümden sonraki hayata, ölmüşlerimizin geri geleceğine, kolilerde daha neler var kimbilirlere daldım.

Bugün, dışarı çıktığımda, ayaklarım yerde değildi, yine de kanaldan geçtim. Urban hastanesinin Onkoloji bölümünün tüm ışıkları yanıktı.
Kanalda hiçkimse yoktu.
İnsanlar dijital hava durumlarına inanmayı bıraktığına göre buna sevinebilirdim.
Sevinmem için bir sürü şey vardı. Mesela bak, paltom su geçirmiyordu.

Yağmuru hissetmiyordum.
Ellerimde 2 Euroluk eldivenler. Baş ve işaret parmaklarından tuhaf deri gibi iki parça var. Burnum aktığında eldivenime silmeyeyim diye böyle yapmış Alman Waldorfcular diye düşünsem de, smart phonelar içinmiş.
En gereksiz özelliği olan eldivenden alıp bir de üstüne sümüklü gezmek…

Benim cefakar Nokiam… Kanalın çamurlu yolundan geçerken karanlıkta hiç göremediğimi hatırladım.
Ayak hafızası olan birinin allaha emanetiyle geçiyorum inişli çıkışlı toprak yoldan.
Urbanın açık ışıklarını selamlıyorum.
Kanal suyuna bakıyorum.
İğne büyüklüğünde depremler olur gibi hafif titreşiyor. Ama güneşin son nefesi hala suyun üzerinde. Hala tam akşam gelmemiş kanala.
Tüm kuğular, bu anı beklemiş gibi. En sessiz, huzurlu halleriyle yağmuru dinliyorlar, içiyorlar, özümsüyorlar. Kıpırdamadan, aynı suda ama herbiri farklı bir anına dönmüş yüzlerini. Kimsenin onların fotoğrafını çekmediği bu anın gerçekliğini yaşıyorlar.
Urban hastanesinde kendi alternatiflerimi geçiyorum kafamı eğerek.
Camlardan birinden, bu akşam vakti, yağmurun altında ahmakça beyaz paltosuyla paytak paytak yürüyen bana bakıyorum.

Bacaklarımın beni bir kuğu gibi süzmesine izin verdim. Keyiflerin sonu düşünülmemelidir.
Zaten keyifsiz olacak, elbette keyifsiz olacak, bir bankadan borç aldığında onu yine senin ödemen gerekmesi gibi. Sen diyorum sana beyaz paltolu.
Sürekli enerji çekiyorum emekliliğimden.
Hayır, keyif kaçırmamalıyız. En azından not now.

Yağmur, beremi aşamıyordu. Kaşıntıdan alnımı kıpkırmızı etse de bu boktan H&M beresi kafamı yağmurdan koruyordu.

Beyaz paltom yağmurla anlaşmalı boşanmış seviyesindeydi. Water repellant dediklerinden. Su geçirmez değil ama suya agresif.
Nispeten kuruyum.
Nispeten keyifli.
Bir kuğu değilim.



istanbul
hosting