30 Ekim 2011, Pazar
saat: 19:45


öyle bakma,
yazmayacağım.

"benden bi bok olmaz!" dediğimde neden buna tek inanan babam? annemin bile ufak da olsa umutları kalıyor ben salk gerçeği mırıldandığımda. Gel gör ki diğer kimsenin böyle bir gerçekliği kabul edecek cesareti yok.

Cesaret? bilmem belki doğru kelime bu değildir. Belki beni böyle bilmek istemiyorlardır.

Dört duvar arasına kaç kadın sığdırılabilir? 3! Deneysel anlarımız oluyor, bir ânı diğerinin gülümsemesinde yakalayıp ötekinin sevdiği bir şarkıyı mırıldandığım enteresan zamanlamalar var, yok değil. "saçma salak bir hayatı tepe taklak yaşıyorum!" deyince "sonuçta eğrisi doğrusuna denk geliyor olmalı!" diyen bir kadın sesi hatırlıyorum loş zihnimin girdaplarından. O bu dört duvarın arasında hiç olmadı. Zaten kim olduğunu da pek hatırlamıyorum.

Aldatılmadım desem yalan olur. Aldatmayan sevgililerim de oldu dersem de. Hiç aldatmamıştır diye düşündüğüm bile en azından eşiğine kadar gelmiştir. "miştir" diyorum da adım gibi eminim. Çok açıktım aldatılmaya, hala da belli açıklarım var yeni aldatıcak olanlar için. "Bencillik, cezai sorumluluk gerektirecek bir suç değildir zannımca."

Ben en çok sigara içmediğim günleri özlüyorum. Öptüğümün tadının dudağımda kaldığı zamanlar. Öpenin suratını ekşitmediği. Sonra da "ayık olsa benimle sevişmezdi dediğim hiç bir kadınla sarhoşken sevişmedim" diyerek avutuyorum kendimi. öyle bir de yalanım var evet. Gerçekten ilk seferinde hiçbiri sarhoş değildi. Çok tahrik edilmiş olabilirler ama hiç sarhoş değillerdi üstelik.

"İşim gereği çok sevişiyorum" diyebilecek iş sahipleri var. Bir de "ben senin yaptığın işi yapıyor olsam her gün başkasıyla beraber olurdum" diyenler. Anlayacağın kimse yerinden çok memnün değil başkan, sürekli bir "kaz görünme" sendromu. Almış yürümüş.

İçimde kalan tek huzur: Kürt - Türk meselesini çözmüş olmak. O aşk çoktan bitmiş. Hani "artık istemiyorum" denir de sonra alışkanlıklardan kurtulmak yerine "yeniden denemeler" -yenidene zorlamalar- başlar ya. O hikaye öyle. Kayış bir yerde kopmuş, kardeşlik ölmüş. Siksen eski sıcaklığı bulamazsın. Soğukluğun iyi olduğu sevişmeler vardır, hani sevişmezsin de başkasıyla da sevişemezsin. Kimsenin kimseye zararı dokunmadan bir süre daha aynı evde yaşamaya devam edersin, başka türlüsü zor gelir. Halkların kardeşliği de o kadar artık, vatan sevdası da!

Sadece bir hayat varken yaşanabilme şansı olan, "zamana bırak" nasıl bir çelişkidir ona kafam takılıyor bazen. "elden bir şey gelmez"lerdeyken "zamanla hallolur" nasıl bir fakir edebiyatı. İnsan neden hayatında "hükmedemeyeceği" şeylere sahip olmak istesin ki? Hem "insan mı zamanın, zaman mı insana ait?" Yani tam olarak demeye çalıştığım "Zamanım yok" derken, aidiyetine dair bir ip ucu var mı?

"uyan mamoş uyaaan mamooşş.. Uyan mammooooş uyaann mamooooş, başımıza ne iş geldi, başımıza ne iş geeeElLdi."




istanbul
hosting