03 Kasım 2011, Perşembe
![]() saat: 12:54
![]() sanırım sürekli söylüyorum ve söylemeye devam etmek zorundayım da.insan dört başı mamur bir düşünce sistemi üretmek ve ona sıkı sıkıya yapışmak durumunda değildir. zira biz ortalama insanlar genelliklebüyük çelişkiler ve yarılmalarla dolu zihinler barındırırız. fakat her şeyde olduğu gibi belli asgari düzeyleri gözetmek tamamen ciddiye alınmaz kılınmanızı engelleyebilir. kişi ben de bu fikri savunuyorum arkadaş, bu fikrin berisinde duruyorum diyebilmek için o fikri az çok içselleştirmeli ve fikrin iç dinamiklerini ve mekaniklerini yine az çok kavramalıdır. gelelim asıl derdimize. derdimiz kiminle sorusuna bir yanıt vermeye giriştiğimiz zaman, cevap çetrefillenir. insan dikildiği noktadan bakar ve sömürüyle arasına bir mesafe koyar. gericilikle koyar, muhafazakarlıkla koyar, milliyetçilikle koyar, faşizmle koyar, marksizmle koyar vs vs. bunlar çoğaltıldıkça çoğaltılabilir. kişi çok genel anlamıyla bir fikriyata angaje olur genellikle yani. kişi kendi hayat hikayesinden, okuduklarından, gördüklerinden, ailesinden aktarılanlardan ve bunun gibi binlerce kaynaktan toparlar bu angajmanı. kurcalamayı biraz daha seven, bir şeylere biraz daha özenle yaklaşan insanlarsa, bu kurmacayı daha sağlam kurmak derdine düşerler. yani onların ortalama insandan farkı, daha özenli olmalarıdır. işte bu özenli insanların özeni sırtlarına garip bir yük olarak geri döner. diğer özenli insanlar o özenli insandan bazı şeyleri daha derli toplu ifade etmesini filan beklemeye başlarlar. bu bir tür iç anlaşma gibidir. kimse açıktan açığa böyle bir şeyi konuşmaz. yazmaz da. mimiklere bile yansımaz bu beklenti. fakat bu sözsüz anlaşma kendini her özenli insanın iç dünyasında dayatır. bundan dolayı özenli kişi düşündüklerini devasa bir mekanik içinde durmadan gözden geçirerek yeniden kurar ve yeniden bozar. ta ki, fikriyatı içinde, o özenin kurduğu bir uyumu yaratana kadar. diğer taraftan tam da bu yüzden yani o iç uyumun garip çekiciliğinden dolayı da kişi çaba içindedir. sırf o sözsüz anlaşma ve diğerleri yüzünden değil yani. kişi kendi gözleriyle kendi var ettiği bir tür baş yapıtı görmek ve oradan kendine bakmak arzusundadır. bu anlamda bu büyük eserin içinde binlerce nüans binlerce renk binlerce başka ses ve kelime olması kaçınılmazdır. fakat sanırım önemli olan her halükarda şudur, bu büyük eser terazinin hangi tarafında olursa olsun, iktidarla nasıl bir ilişki kurmaktadır. | ||
|