04 Kasım 2011, Cuma
saat: 11:49


Hiçbir şey beni 'gidelim' sözcüğü kadar heyecanlandırmıyor sanırım şu hayatta,
heyecanlanmayı da geçtim gözüm dönüyor adeta.
Dün saat 5 civarı Hasan acaba bayramda Gökçeadaya mı gitsek dedi,
duyduğum anda fırladım yerimden,
bayram olduğu için bütün pansiyonlar
otobüsler doluydu haliyle,
ama işin içine YOL ve bu kadar İstek
girince Tanrım beni hiçbir zaman olduğum yerde bırakmıyor.
Bu gibi durumlarda hep 2 ses oluyor
birisi çevremin yani benim iç sesim;
kızım deli misin bayram üstü gidemezsin son dakka, bilet yoktur, hava soğuktur, yollar kalabalık olur, yat dinlen...
Sonra diğer ses ki bunun benim egodan arınmış kendi sesim olduğuna inanıyorum;
'git' diyor sadece.
Zaman zaman yollarda başıma bazı sıkıntılı durumlar gelse de bu ses beni hiç yanıltmadı,
sıkıntılar, neşeli anlardan daha çok şey öğretti.
Neyse..
sonrasında kalacak yeri buldum,
bu sefer bilet yok,
gidiş buldum
dönüşü sadece garajdan alabilirsiniz dediler,
garaja koştum,
garaj bileti eceabattan alabilirsin sadece dedi,
dedim beni ibrahim gönderdi,
haa dedi kesti bileti,
o arada otele kesin geliyoruz vermeyin odayı nolur dedim,
adam çabamı takdir etti.
Sonuç olarak eğer nasipse kısmetse
pazar günü Gökçeadaya gidiyoruz.
Hem ben zaten hiçbir seyahatime
hazır lokma konmadım ki,
trenler, otobüsler, haritalar, havaalanları,
ucuz hostellar, couchsurfing ve yollar,
hayatımın en büyük zevki.

Ama bugün artık iyice yorulmuş durumdayım,
2 gündür sürekli ardıl çeviri yapıyorum,
beynim yanmış durumda,
bir gitsek artık...


The healthy wayfarer sitting beside the road scanning the horizon open before him, is he not the absolute master of the earth, the waters, and even the sky? What housedweller can vie with him in power and wealth? His estate has no limits, his empire no law. No word bends him toward the ground, for the bounty and beauty of the world are already his.













istanbul
hosting