11 Kasım 2011, Cuma
![]() saat: 11:40
![]() kendime geldiğimi düşünüyorum 2 hafta sonunda. ama bu 2 hafta kötü bir iki haftaya denk geldi ne yalan söyleyim. tam 1.5 haftam bomboştu eşşek gibi ders çalışabilirdim ama dağıttım. içimde bunun net pişmanlığı var. bugun telefonun alarmını bile duymayıp kalkmam gereken saatten 1.5 saat sonra kalktığımı görünce başımdan aşağı ilk kez kaynar sular döküldü ve içimde ders çalışmam lazım telaşı uyandı. net olarak kendime geldiğimi düşünüyorum. dün berbarttım. başım dönüyordu, gözümü açık tutamıyordum. her gün dolaşmak hoplamak zıplamak bana göre değil, ideallerime göre hiç değil. eminim dünkü baş dönmem içimdeki ideallerle, sürekli gezip tozan o güçsüz kadının çarpışmasından kaynaklı idi. güçsüz kadın evet. çünkü bir insan ideallerinden vazgeçtikçe güçsüzleşir düşer, bir insan ideallerinin önüne kendi sıkıntılarını dertlerini sevgilerini vs. geçirdikçe güçsüz düşer. bunun bir dengesinin olması lazım. dünkü küre örneği burada da geçerli. kendine dışarıdan baktığında üzerindeki dış kuvvetlerde bir denge olması lazım. sağ solu yukarı aşağıyı dengelemeli ki, dışarıdan dengede görebilesin kendini. içine baktığında ise gördüğün itme çekme kuvvetleri olabilir. olsun. eğer dış dunyanda dengeli isen, onlar bir noktada zaten bir dengeye oturacaktır. önemli olan altta ya da üstte ol, kürelerin birbiri üzerinden sürekli dengesizlikler içinde kayar durumda olmamamsı. kapı çalıyor. bakmayacağım. kimseye 5 dakika dahi ayıracak vaktim olduğunu düşünmüyorum. vakit ayırmam gereken insanları kısıtlıyorum bugunden itibaren. bu insanlar savaş ender ve orkun olabilir. olmalı da. çünkü gitmek isteğime dahi, nasıl sevdiğim bir arkadaşım beni kırdığında görmemezlikten gelebiliyorsam, sanırım yol arkadaşım dediğim insan kırdığında da anlamaya nedenlerini çözmeye çalışabilirim. ve kendime ben mi çok kırılganım yoksa o mu kırıcı sorusunu sormam lazım. yol arkadaşım diyorum ilk kez birine, bunun da etkisi korkusu var üzerimde. şimdiye kadar kimseyi bu konuma yükselttiğimi bilmiyorum.yükseltmek derken de egoist bir yaklaşım güderek demiyorum bunu. gerçekten bu böyledir. seneler önce hande bana bir kelam etmişti. hayatta merkeze kendini oturtup etrafındaki insanların yörüngelerinde gezmesine izin vermelisin. ancak sen istediklerini içine alır ya da çıkartırsın demişti. mantıklı, tam 2004 ten beri yapmaya çalıştığım ve en son dönemlerde ciddi olarak ancak pratiğe döktüğüm bu olgudur. istersen aşık olursun istersen olmazsın. istersen yanında durur istersen durmaz. insanlara gel demek git demek kadar zor inan. ama sanırım bu yaşadığım şeyi farklı kılan biraz da ben farkında olmadan 1A grubu ve 7A grubu gibi bir uyum sağlamamız oldu. ne onun bir fazlası ne benim bir fazlam var. ikimizin derdi de kararlı halde bir bileşik oluşturmak. ne ben ondan başka bir tane daha isetiyorum ne de o benden başka bir tane daha istiyor ne de oksijen florürdeki gibi benim yapımı değiştirmeye çalışıyor. ama bazen, bu kararlı seviyeye gelmek isterken, radyoaktif atomlar gibi abuk sabuk ışımalar gerçekleşiyor hayatlarımızda. bu kararsızlıklar da aslında kararlı hale geçme amacı güdüyor. tek sorun o ışımaların birbirimize zarar verme ihtimali. o rahatlıkla dilini kullanabiliyor ve ben her zamanki gibi doğaya aykırı bir biçimde ışımalarımı tutup sıkıp bir anda patlatmaktan korkuyorum. garip işler. neyse daha yazarım ama gidip ders çalışmam lazım. | ||
|