01 Mart 2012, Perşembe
saat: 23:39


biz neyin içine doğduk ey ahali. susuyor. suskunluklar seni yoruyor mu. bazen beni yoruyor. çoğu zaman değil. ay ışığının bize ulaşması gibi. yalnızlıklarımızın renklerine renk kattık ve birbirimizi terkettik. bunlar olağan şeyler. yolun bitişleri filan. insan kendi hayatını yaşamalı diyor. bu ne saçma sapan bir söz. insan zaten bir tek kendi hayatını yaşar hatta yaşayabilir. oysa öyle değil. önce söz vardı. başka hayatlar sözlerle bizim hayatımıza giriverdi. kendi hayatlarımızın işgali. kendi hayatlarımız. sonra yazı geldi. hiç yaşanmamış uydurma hayatları bile yaşar hale geldik. bunlar bizim yaşamımızı zenginleştirdi. sözün uydurması, yazının uydurması derken tiyatro ve sinemanın uydurmalarıyla işgal derinleşti. daha da zenginleştik. bir hayata binlerce duyguyu binlerce hayatı sığdırdık. halbuki hayat battal boy bir süpermarket torbası değil. hayat olsa olsa ufak tefek kese kağıdı. özenle seçip, özenle yaşanacak kadarına yeri var. biz hayata battal boy poşet muamelesi yaptıkça o da bize o özenli kese kağıdı halini göstermekten imtina eder hale geldi. hakketmeyenlere hakkettikleri kadarını veren anlaması güç bir adalet terazisiyle karşı karşıyayız. bazılarınız bazı renkleri bir ömür boyu görmeyeceksiniz ve bazılarınızsa bazı kokuları bir ömür boyu hiç koklayamayacaksınız. ve bazılarınız etrafınızdaki mucizeleri asla idrak etmeyeceksiniz. çünkü siz battal boy market torbalarısınız. içinizde ömrünüz boyunca ayıklayamayacağınız kadar fazla çöp biriktirdiniz ve bu da sizi kendinizden uzaklaştırdı. kendi nadide kokularınızdan ve nadide renklerinizden. kendi mucizelerinizden. yani sırayla söz geldi, yazı geldi, görüntü geldi. ama sıra bir türlü size gelmedi. ah sizi gidi sizi. sıra biraz size de gelmeli. sizin de sıranız gelmeli.

istanbul
hosting