19 Ağustos 2013, Pazartesi
saat: 01:15


parmaksız kuş.
sabah erkenden kalkıp m. ile buluşmak için bir camiin önünde beklerken gözüm kuşlara takıldı. zaten hep orada öylece onları seyrederek vakit geçiririm. en güzel bekleme yöntemi.

önce sadece önlerine atılan yemi yemek için birbirini itenler gözüme çarptı. Aklıma exupery'nin kale kitabında sarfettiği cümleler geldi. İyice hatırlamıyorum ama tavukların nasıl birbirini yediğini görmek istiyorsan önüne yem atacaksın mealinde bir cümleydi. tabii burada esas anlatmak istediği insanı beşerden veya hayvandan ayırt etme yollarından biri, yani bence. çünkü insanın durduğu yeri paraya göre ayarlayıp ayarlamamasından da çıkarabiliyoruz çoğu zaman. yemi ele veriyor işte insanı.

sonra niyeyse ayaklarını izlemeye başladım güvercinlerin. Dış görünüşleri öyle birbirine benziyordu ki birini diğerinden ayırmak istesem neresine bakmalıyım diye düşünmeye başladım ve ayaklarına yöneldim. bazısının ayak yapısı küçük, bazısının büyük, bazısının açık pembe, bir diğerinin koyu. derken orta kısımlara pek yanaşmayan bir tanesine gözüm ilişti. parmakları yoktu güvercinin. parmak ve tırnak olması gereken yerler yumru yumruydu. tüyleri de uyuz bir kuş gibi görünmesine yardım ediyordu âdeta. Sonra kafamı kaldırıp camiin duvarına tüneyen kuşlara baktım. hepsinin bir ayağı düşmemek için direnmedeydi. peki bu parmaksız kuş nasıl direnecekti? kafamı yerdeki kuşların hizasına indirdim ama parmaksız kuşu kaybetti gözlerim. Aradı... aradı... ama bulamadı.

onu bulamadı ama başka bir parmaksız kuşu fark ettim. Bununkinin bir parmağı varla yok arasıydı, diğerleri yine yumrulaşmıştı. Kuşların ön kısmındaki yemci teyze ve amcaların küçük satış kulubelerinin üzerinde de birkaç kuş tırnağı ve parmağını kenetleyerek düşmemeye çalışarak duruyordu. Gözlerine baktım, ta içine. Kırmızı, kıpkırmızı gözlerine. her baktığım kaçıp uçmayı tercih etti. Bakışım kulubenin kenar camındaki kuşlarla, onların önünde çekilen fotoğraflara kaydı.

tam o sırada fotoğraf çekmek ve çekinmek isteyen insanlar dadandı kuşların mekânına. Gelen çocuksa önce kuşları havaya uçurup katıla katıla gülüyor sonra da anne-baba zoruyla kuşların önünde poz veriyordu. En meşhur pozlardan biri de dört veya beş kişilik ailelerin ellerindeki fotoğraf makinelerini yoldan geçen birine teslim edip kendi fotoğraflarını çektirmek istemeleri. Yahu beş kişi yanyana, hem de ayakta durunca kuşlar çıkar mı fotoğrafta. neyi, niye, nerede çekiyorsun bir kere?

-Çatıya çıktın mı?
-Hayır.
-Yani iki gündür yem vermedin mi kuşlara?
-Abi ver demedin ki
-Her şeyi ben mi hatırlatacağım. Neyse. Ben şimdi hallederim.
-Aslında çıkmasan daha iyi.
-Niye?
-Babam yine sana sinirlendi, çıktı yukarı dağıttı kümesini. Bütün kuşlar uçtu gitti.



istanbul
hosting