24 Ağustos 2013, Cumartesi
saat: 00:35
asfalt. bugün yan sokakta yol yapım çalışması vardı. Sabah erken çıkmıştım evden. Köşeyi dönerken yerdeki o yapış yapış zifti fark etmeden o kokuyla burnumun direkleri sızladı. Nasıl bir koku! Derin bir nefes alıp içime çektim. Onu içime çekmemle gözümün önüne çocukluğumun gelmesi bir oldu. Nasıl bir uyuşturucu etkisi varsa artık. Küçükken mahallemizdeki her asfaltlama olayı bir bayrama, şölene dönüşürdü. Sağ ve sol kaldırımlar çocuklarla dolardı. Ha bire karşıdan karşıya geçen haylaz çocuklar. İşçilerin işini yapmasını zorlaştıran ufaklıklar. Ayaklarımız, üstümüz başımız zift karası olur, öyle eve dönerdik. Herkesin ağzı kulaklarında o sıcak ziftten çıkan dumanı izlerdik. Ayağımıza yapışıp yapışmayacağını kontrol etmek için bir oraya bir buraya koşar oynardık. Aslında sadece bizim için değil, büyükler için de keyifli bir durumdu. Çünkü en az çocuklar kadar büyükler de etrafı sararlardı. En güzeli de iş bittikten sonra yolun en başına geçip sonuna kadar o daha sertleşmemiş asfaltın üstünde koşmaktı. Ne anlıyorduk ki! Niye bu kadar keyifliydi ki! Hatta bir gün bana daha yeni alınan elbisemi zifte boyadım âdeta. Sonuç malûm tabii: anne azarı... "Sana hiç mi yeni bir şey giydiremeyeceğiz! Her giydiğini oğlan çocuğu gibi batırmak zorunda mısın! Sabah çıkıp akşam eve geliyorsun." böyle devam edip giden azar cümleleri. Evet, bilmiyorum işte; ne yapayım! O ânın keyfini çıkarmak varken üstümdeki elbisemi düşünemiyorum. Hâlâ da düşünemem. Bugün bile yeni asfaltlanmış yolun üstünden yürüyesim gelmedi desem yalan olur. O karalığın cezbedici bir hâli var. Ama etrafta hiç çocuk yoktu. Genç, yaşlı hiç kimse yoktu aslında. İşçi amcalar bile isteksiz istemsiz asfalt döküyorlardı. Nerede o eski asfalt dökme şölenleri! | ||
|