09 Ocak 2014, Perşembe
![]() saat: 23:47
![]() Kasım 63. Zamanın an itibari ile en sonunda, yavaş yavaş az öncesinde, biraz öncesinde, öncesinde.. Dönüp geriye bakmak, bir tren camından başını çıkarıp, kıvrıla kıvrıla küçüle küçüle kaybolan rayları görmek gibi.. ... -...? -Bir “karaca” görmek isterdim. Gözlerinin hep yaşlı olduğunu düşünürüm. Ama sadece görmek isterim. İhtimal o beni görünce kaçacaktır. Nerde görmek isterdim, bilmem, düşünmedim. Bir de bir yazara kahramanlarını sormak isterdim. Mesela Ceinwen nereye gitti, onu niye unuttun diye sormak isterdim. -Sen ne anlattığını biliyor musun. Bunların ne alakası var konuyla. Sorularıma cevap versene. -Bütün yollardan geçtikten sonra, vardığın yerde, oranın neresi olduğunu bilmek gerekmediğinde.. yazının, harfin cümlelerin, mürekkep balığı zehrinden, bitki köklerinden, kömür tozlarından, liflere, ağaç hamurlarına taşlara düşmesine.. söz olabilmesine.. boşver. Zaten bunların da anlamı yok değil mi. -Asıl meseleye gel. -Bir karacayı anlatmak, sorduğun şeyden daha anlamlı. -Merak etmiyorum Karaca’yı. O kadar vaktim de yok. Yazılanları ve sorulanları cevapla sen. -Karaca’ya ne olduğunu bilmiyorsun, anlatmazsam da bilmeyeceksin. Aslında ben de bilmiyorum. Ceinwen’i de merak ediyorsun. Ama senin sorduklarının sonunda ne olacağını ikimiz de biliyoruz. Konuşmaya değer mi sence. -Çattık iyice. Tamam anlatma, ne dediysen yazdıracağım, sen bilirsin. -Yaz. “bir karacayı görmek istediğini, gözlerinin hep yaşlı olduğunu...” dedi... şimdi çık dışarı. ... | ||
|