22 Ocak 2014, Çarşamba
saat: 18:21


bugün tamda benim yerküre üzerinde yürümem esnasında yağan şiddetli yagmur nedeniyle 2 kere üst bi kerede pantolon degiştirdim.halada yagıyor,costukça cosuyor bu sevimli su damlacıkları.

geleneksel hale gelen japon işkencesi fantezilerinden sonra artık yapılan işkenceyi bi level daha arttırarak akşam yemeginde şirin japon yemeklerini yiyecegimiz japon restaurantuna kendileri tarafından bize karşı bi jest amaçlı yer ayırtmışlar.
kardeşim japonyadamıyız biz türkiyedeyiz! kebapçıdan ayırt yerimizi şöyle yaglı yaglı etleri,kuzu şişleri götürelim canımıza can kanımıza kan göbegimize götümüze löp et katalım.ama yok böcek yiyen bi adamdan bunları düşünmesini beklemek hata olurdu.
çağlanın emlak danısmanlıgı ,eyüp abininde güney amerika patentli üzümlerinin kalem müdürlügü görevimi bi süreligine askıya almak üzere asıl işim olan plastik ve geridönüşüm dünyasına geri döndüm.

evde acaba aksam yemekte bişi begenmezde aç kalırsam diye ön hazırlık olarak annemin ender görülen akşam yemeklerinden saçaklı mantısını yedikten sonra yola koyuldum.
çok heyecanlıydım gerçekten.ilk defa japon restaturantına giricektim.kapının önüne geldigimde bana hamamböceklerinin kapıyı acıcagını.tarantulaların ag atarak hoşgeldiniz yada welcomeee welcomeee diye yazı yazmalarını beklerken hiç beklemedigim bi şekilde türkçe olarak hoşgeldiniz diyerek bizi masamıza götürdüler.
ortam cok garipti hani şu kartal tibetin oynadıgı tarkan filmlerindeki hanlara benziyodu.birazdan kapıdan tarkan ve kurt gelicek.tarkaan hancıı bize iki kişilik yemek hazırla diycekti.
bi taraftanda loş ışıkta geyşaları hayal edip biraz olsun gerilen vücudumu rahatlatmak amaclı fanteziler kurdum
daha sonra garson menüleri getirdi.hiç bi menüyü bu kadar tereddütlü açmamıştım.açtıgımda ismini bi kerede telaffuz edemicegim oramakomaburamako gibi yemek isimleri karşısında şapsallaşan servisdışı kalan beynime kafamı enişteme çevirip sıçtık enişte bakışı atıp tekrar menüye döndüm.japonlar o igrenç ingilizceleriyle hangi yemegin hangi tatta olduklarını özenle anlatıyolardı.içimden sus lan sen git böcek ye yavşaak diye susturasım vardı ama ulan ben bunu ingilizce söylesem türkçedeki gibi bi vurgusu olmuycagı için vazgectim.hem o kadar ingilizcemde yoktu.
en sonunda hiç güvenmedigim japon müşterilere seçimi bırakıp akşam hangi hastanede zehirleme vakasından yatcagımı yiyecegim serum sayısını düşünürken.yemekler geldi yedigim yemegin adı kappamaki ama bildigin mumbar dolması ulan bu diye düşünürken hayatımda ilk kez tuttugum cubukları sanki cocuklugum ümit besenli cengiz kurtoglulu tavernalarda degilde japon restauranlarda geçmiş gibi ustalıkla tuttum.ve yedim.suratımdaki ifadeyi düşünmek bile istemiyorum.tadı son derece sikko ve içkarıştırıcıydı. belki tat katar diye masadaki yeşil renkteki sosa daldırdıgımda elimdeki kappamakiyi işte dünyamın karardıgı adete cehenneme çevrildigi andır.tuvalete gidip kulaklarımdan duman cıkarabiliyomuyum diye gittim. sanki magma tabakası tam gırtlagımdaydı.böyle bi acıyı bizim en kalleş biberimiz bile yapmazdı.
neyse yemegi böyle geçiştirdikten sonra eve geldik ama şuan ishalim ve yediklerim cıkmaya calısırken acılar içersinde çıkarıyorum.korkuyorum alev cıkartıcam diye.yellenirken bile molotof kokteyli atarmışçasına korku salıyorum kendi kendime.

bu adamlar insana meslegi bıraktırır arkadaş!

istanbul
hosting