24 Ocak 2014, Cuma
![]() saat: 07:13
![]() bir filipinlinin en mutlu anlarından biri, büyük bir balık yakaladığı andır sanırım. daha önce görmediğim firavun suratlı yassı bir balık yakaladı az önce Gregorio Mark, çapari oltasıyla. balığı çekerken nasıl mutluydu, görülmeye değerdi doğrusu. korkup tutamadı balığı, güverteye yatırıp ağzından iğneyi çıkardı. izledim hayvanı, son çırpınışına kadar yüzüne baktım. balık deyip geçme, onun yüzünde bile umudunu kaybettiği an belli oluyor. bilmediği, sudan yoksun ortamda soluyabilmek için var gücüyle direniyor, kendine zarar vermeye başlıyor, solungaçlarını yapılarını bozacak kadar zorluyor, çırpınıyor; ama hep bir hevesli sanki, yeniden dilediğince soluyacağı düşüncesiyle. sonra işte yüzüne o ifade geliyor, bildiğimiz balık bakışları söz konusu oluyor. hareketleri gittikçe yavaşlıyor, çabası azalıyor. sonra da hazin son tabi. hayat sürekli sallıyor oltasını. bazen takılıyoruz balık gibi. bazen görüyoruz iğneyi ama yine de ısırıyoruz. bile bile takılınca, kurtulmaya çalıştığımız anlar pişmanlıkla geçiyor. biliyordun bunların olacağını ne zorun vardı da aldın iğneyi ağzına tadında. çaba, uğraş, zaman, hasar... derken kurtulmuş oluyoruz. ağzımız da yarılsa, gözümüz de patlasa, burnumuz da kopsa, iğneden kurtulduğumuz o an var ya... işte o değişik bir orgazm. " balık beyinli, balık düşünür mü lan ? " dedin sanki. ben de diyorum ki balık beyinli, normal adam can çekişen balığı izler mi lan? | ||
|