26 Ocak 2014, Pazar
![]() saat: 13:02
![]() yerimi bulmak istiyorum. bunu öyle istiyorum ki... o yer'i buluşumun da yeni maceralara gebe olduğunu biliyorum. bununla birlikte orayı bulmak istiyorum. bir kedi geçiyor demir parmaklıklar arasından pencerenin önüne kuruluyor.acaba 'kentte tek başına' kalan kedi bu mu? sarı benekli pembe burunlu sevimli bir kedi.okşuyorum. mırlıyor. canı sıkılınca demir parmaklıklardan çıkıp gidiyor çöp bidonlarına' uzaktaki çimenlere doğru. hiç ummazdım' en olmayacak yerde' bir cezaevinin nizamiyesinde bir şairle tanıştım.şimdi yeni bir roman üzerinde çalışıyordmuş. biraz horluyorlar onu orada ama o bunları savuşturmayı biliyor. yolu farklı.benimkiyle hiç alakası yok. yine de onu tanıdığıma çok sevindim. iki yolcu yolda karşılaşır gibi. kimbilir belki ondan imzalı bir kitap bile isterim günün birinde? .belki istemem."alın sizin olsun cezaeviniz de nizamiyeniz de nöbet kuleleriniz de derim' alın başınıza çalın derim. kim bilir. virgülleyemiyorum cümleyi. yeni bir akım başlatmaya çalıştığımdan değil. virgülü bulamadım klavyede..ben de onun yerine üstten virgül yapayım dedim' virgüle en yakın o göründü gözüme. işte şu: ' . yarısına gelmişim bile zorunluluğun. nasıl geçti pek anlamadım. ilginç olanı' burayı sevdim. sevimli minareli camiisini sevdim.yeşilliğini' ağaçlarını sevdim. eline bakabilir miyim? demişti bir keresinde. şimdilerde' şu sağlık memurunun elime bakıp "sen sözelci misin?" diye sorduğu günden sonra düşündüğümde aklıma geldi: tüm o süreçte onun yaptığı zaten benim elime bakmaktı. elimde neler var acaba? sağlık memuru işaret parmağı' yüzük parmağından uzun olan insanların sözel zekasının daha baskın olduğundan' hatta bununla ilgili bir akademik çalışma yapıldığından bahsetti.sonra da ekledi: "oğlum doğunca ilk parmaklarına baktım' onun yüzük parmağı işaret parmağından daha uzun.sayısal zekası yüksek." onun bu savını "ama her şey genetik değil ki'insan yaşamında çevresel faktörler de önemlidir" gibi bir cümleyle geri püskürtmeye çalıştımsa da pek başarılı olamadım.sonra ring geldi kapıyı açmaya koşturdum zaten' sohbetimiz de yarım kaldı. o an orada neye karşı çıktığımı bilmiyorum. sanırım her şeyin bu kadar "basit" olamayacağını düşünmemle ilgiliydi bu. "öyleyse ben bir sözelciyim. öyleyse ben zaten boşu boşuna kendimi paralıyorum.karar vermeye uğraşıyorum.ben zaten mühendis değilmişim ki..?!". sanırım böyle şeyleri çağrıştırdı onun sözleri ve bu beni küçük düşürdü.üzdü. belki. virgülsüzlüğe devam. eylül 2013'te bir adada "elimden kayıp gidiyordu yaşamım" diyen ben'i ocak2014teki ben duysaydı' "bi siktir git hadi" diyebilirdi.bi siktir git. biri diğerini ot gibi yaşamakla' vardiya usulü çalışmanın hiç entelektüel aktivitede bulunamayışına neden olmasıyla eleştirirken' öteki diğerini hayatın gerçeklerini bilmemekle suçlayabilirdi. bu ikisini duyan kasım 2013teki ben' en gerçek şeyin kendisinin az önce yaşamış olduğu bir deneyim olduğu konusunda büyük yeminler edebilirdi ve kendi dışındaki diğer ikisinin gerçekdışılığını savunurdu. 2014ocakbaşı'ndaki ben' "lan sonunda yerdeniz serisini bitirdim oğlum siz hala neyi konuşuyorsunuz orada?!!" derken' öteki üçü ona " bitirdin de ne oldu oğlum'hiçbir bok olmadı işte!" diyerek cevabı yapıştırabilirdi. bir ben ağlıyor kimseler görmesin acaba hamamda mı ağlasam diyor' bir ben "ne kadar büyütmüşüm lan şu askerlik denen olayı" diye kendi kendine hayıflanıyor' bir ben yaşadığı şeyleri yaşamın cilvesi olarak görüyor: o ki eller diyordu-eller*dokunmakla ilgiliydi sorunu-ve şimdi elleri mahkumların giysilerinde ve gelen ziyaretçilerin bedenlerinde geziyor- işte bütün bunları çok gülünç buluyor bir ben. bir ben internet kafeye geliyor ve saatlerce gömülüyor bir ekranın başında-daha önce hiç böylesi olmamıştı bu onun için yeni- o sadece ortaokulda okulçıkışları gittiği internet kafeleri ve kantırsıtraykları hatırlıyor. albayım diyecekti bir ben damlaya.albayım kelimeler yetmiyor gibi bir şeydi ve diyecekti ki- damla' albayın ne kadar büyük bir rütbe olduğunu anladım.meğer oğuzatay onunla konuşuyormuş.ben bir albayla konuşsam herhalde tek sözüm "emredersiniz komutanım!" olabilirdi." sonuçta' demedi bir ben. bir ben duş alırken "i fell into the ocean" diye başlıyor' bir diğeri koğuşta not alıyor'içine gömülmüş' kendi kabuğunda bir adam. kitaplıkta sabahattinali'nin şiir kitabını buldu ama henüz almadı. er ya da geç alır'sorun değil' biliyor ki o şiir orada.benim meskenim dağlardır dediği şiir sabahattin ali'nin. ondan birkaç koğuş uzakta. bunu bilmek ona iyi geliyor.üstelik o kitaplıkta başka bir kitap daha gördü ve çok şaşırdı: sana gül bahçesi vaadetmedim kitabını. hiç beklemezdi bunu. hiç beklemezdi. bugün komutan odanın anahtarını verdi. ne garip!.anahtar onda duracakmış bundan sonra.öyle dedi komutan. .... bir zamanlar "hiçbir şey bilmiyorum" diyordum. oradan biraz daha ilerledim' artık "sevmediğim bir işi yapamayacağımı biliyorum" diyebiliyorum. gelince anlarsın diyordu. belki bunu düşünerek değil ama hissederek' tüm benliğinle hissederek yaşarsın' demişti. henüz gelmedi ve yaşamadım. | ||
|