22 Şubat 2016, Pazartesi
saat: 18:09


Duygusuzluktan hastalanıyoruz biz. Hissetmek istediklerimizi yaşayamadığımız için tüm bu saçmalıkları yapıyoruz. En kötüsü de görüp eleştirdiğimiz ne varsa bir bir üzerimize giyiyoruz. Farkında değiliz ki eleştirdiğimiz herşey bizim üzerimize oturmuş bile, artık başkalarında yanlış gördüğümüz herşeyi biz de yapmaya başlamışız. Gecekondulara söylenirken kendi çarpık kentleşmiş halimize dönüp aynadan bakmayı becerememiş bi hale gelmişiz.

Kimi insan geçmişinden dem vuruyor sürekli. Keşkelere sırt dayayıp oturduğumuz yerden tüketiyoruz vitaminlerimizi, enerjilerimizi. Bazı şeyleri yapmak yerine o kadar çok konuşuyoruz ki kendimizle başkalaşıyoruz, benliğimizle aramıza kocaman bir duvar örüyoruz. Anlıyorum ki insanlar sevip alışmış başkalarının eylemlerini üzerlerine giymeyi özellikle de oturup birbirlerini analiz etmeyi. Fakat anlamadıkları birşey var bence;

Senin yaşattığın kadar yaşar insanlar sende..

Beyin yalnızken umudu düşler ancak.. Kalablıkken güldüğün herşeye yalnızken sarılır kalbin ve ne zaman kişi yalnız kalırsa o zaman kalbini, kendini dinlemeyi öğrenir. O yüzden boşa çırpınmış oluyorum başkalarını anlamaya çalışarak. Dediğim gibi maksat analiz etmek değil bence. Olaylara aynı noktadan bakabilmeyi başarmak. Çünkü ne ben karşımdaki insan olmayı başarabilirim, ne de o ben olmayı. Dönüp geçmişi sorgulamadan olduğu gibi yaşamak, uzaklara dalıp hatırladığında da gülüp geçebilmektir bence. Zaten bunu yapamıyorsan sen ileriye bakma, başkasıyla olma..

İki rengi de güzel bu dünyanın. Uyumakta, uyanmakta büyütür insanı. Hayat bazı şeylere nasıl baktığına bağlı birazcık..

istanbul
hosting