13 Aralık 2017, Salı
saat: 00:32


bir kişinin iyi bir yönetici olması iyi bir eş olduğu anlamına gelmez ya da iyi bir arkadaş olması iyi bir eş olacağı anlamına da gelmez yahut iyi bir evlat olması iyi bir ebeveyn olacağı ya da iyi bir ebeveyn olması iyi bir kardeş olması gerektiğinin de göstergesi değildir. ibre bizi şaşırtır. beklentiler ve gerçekler çoğu zaman örtüşmez. üstüne çekersin ayakların açıkta kalır, ayaklarını kapatırsın üstün açıkta kalır. gerçekler hep bir beden hatta iki üç beden küçük gelir üstümüze. bu gerçeklik elbisesini bu şekilde giymeye kalkışırız ve üzerimizde komik durur....
........................................

oğlum köpeklerden korkmaz, çünkü doğduğu günden beri köpek geliyor hadi uyuyalım, köpek geliyor hadi yemeğini ye demedim. kendim köpeklerle çok haşır neşir olmama rağmen, saldırgan bir köpek gelip ayaklarımın arasında dolaştığında bile korkumu gizledim, ona belli etmedim. gezmeye giderken sokakta gördüğümüz köpeklere el sallayıp hoşçakal dedik. veterinere gidip insan boyunda olan köpekleri sevdik. köpeklerin seslerini taklit ettik, ben 'anne köpek' olup 'yavru köpek oğlumu'sevdim. her gün evden çıkarken kapımızın önündeki kediler için 'kedicik mırnav mırnav' şarkısını söyleyip bahçede kedileri sevmeye çalıştık. onlara yiyecek verdik, yapraklardan kap yapıp su içirdik, kendi sütümüzü onlarla paylaştık. benim gibi hiçbir hayvana dokunamayan birisi kedinin yumuşak tüylerine oğluma örnek olmak için dokundum. anlat-yap ilkesi ile değil de anlat-göster-yap ilkesi ile hareket etmeye çalıştım. bizler de anlatılınca değil de gösterilince ya da izleyince daha iyi anlamıyor muyuz? çocuğum ellerini yıka değil, bak nasıl da ellerim köpük köpük oldu görüyor musun diyerek oğluma ellerini yıkattım. oğlum şu an tam 2 yaşında. evimizde bir köpek olmamasına rağmen köpeklerden korkmuyor. hatta hiç bir hayvandan korkmuyor. iki köpeğin arasına girip tek başına fotoğraf çektirecek kadar cesareti var. şuna inanıyorum ki hayvan sevgisi olanın içinde insan sevgisi de vardır..

henüz 4 aylıkken banyoyu sevmesi için adım adım uğraştım. önce ayaklarına su döküp ısıttım, her şeyi minik adımlarla yaptım. müzik açtım, bütün bir banyo boyunca çenem yoruluncaya kadar şarkılar söyledim ona. banyoda oyunlar oynadık. banyodan çıkınca masajlar yaptım ayaklarına göbişine, şarkılarla giydirdim kıyafetlerini.

doğduğu günden bu yana her uyuduğunda ninni söyledim hala daha da söylüyorum. şu an bildiği ingilizce, türkçe şarkılar birden bire olmadı, alt yapısı taa doğduğu günlere ait.

evim kirlenecek diye boya fırçasını vermemezlik yapmadım, salonum dağılacak diye uslu dursun diye TV'yi açmadım. olsun kirlensin, olsun dağınık kalsın. yıllar sonra yuvadan uçtuğunda zaten hep derli toplu olmayacak mı?

mandalinayı soydu, büyük bir iş yapmış gibi sırtını sıvazladım. çünkü kendi dünyasında gerçekten büyük bir iş yaptı. özgüven merdivenlerini birer birer çıktığını biliyordum, sevinç çığlıklarımı içimde tuttum. özgüven ta taamm bir anda oluşan bir şey değil ki.

eve giderken pis demeden doğada bulduğumuz şeyleri torbaya koyup topladık. dökülen yaprakları inceledik, kah kozalak topladık kah kestaneleri. doğa başlı başına bir öğretmen değil midir zaten. hem de sakince,sessizce öğretir öğreteceği şeyi. eve getirdik inceledik topladıklarımızı.

gökyüzüne baktı, yağmur damlalarını yüzünde hissetti. şapkasını açtım, damlalar tenine temas etsin istedim. maviye baksın istedim. kuşlara, uçaklara, arıya kelebeğe, uğur böceğine,aya, yıldızlara.

sokakta gördüğümüz bebekleri, çocukları sevdik, oyuncağımızı yiyeceğimizi paylaştık. sevgi birden bire oluşan bir duygu değil ki.

her durumdan bir fırsat eğitimi çıkarmaya çalıştım. her problemden bir çözüm. problem hayatımızın her döneminde öyle ya da böyle olacak. önemli olan çözüm üretebilmek değil mi? böyle gelmiş böyle gider kervanına bir çocuk da ben mi ekleyecektim?hayır eklemek istemiyordum. elbette bunlar benim safiyane isteklerim, elbette kader denilen bir şey de var. ama ben yine şuna inanıyorum ki gönülden isteyince kader onu senin önüne bir şekilde çıkartmıyor mu?

şimdilerde ise içinde bulunduğu dönem itibari ile bazı inatlaşmaları söz konusu. birey olduğunu kanıtlamaya çalışıyor haliyle. onun da seçimleri var, sevdikleri sevmedikleri var. işte bu dönemlerde evet biraz hırçın davranabiliyor ama biliyorum ki bu dönemler geçici. geçen sene nasıl da 3.kişileri görüp kaçıyorsa ya da çok minikken uykusu geldiğinde ağlıyorsa yahut montunu giyerken nasıl da çığlıklar attıysa ve bu durumlar geçtiyse, şu 2 yaş denilen sendrom da geçecek. sakin ve sabırlı olmak gerekir, olmam gerekir.

her şeyi biliyorum ayaklarında mükemmel bir anne değilim, asla bunu kabul edemem. ben tecrübesiz ve her şeyi öğrenmeye çalışan bir anneyim. körü körüne değil. bütün bunlar beni bilmiş, dediğim dedik, her şeyi ben bilirim annesi yapar mı?bilmiyorum. dışarıdan öyle mi gözüküyorum? ben çocuğu için en iyisini yapmaya çalışan değil elinden geleni yapmaya çalışan bir anneyim. kendi hızlı dünyamda ona 'hadi hadi hadiiii' diye diye onun küçük ama bir o kadar da büyük dünyasını alt üst edemem. yavaşça onun ritmine ayak uydurmalı ve bunu her unuttuğumda, her 'hadi hadi' dediğimde içimden bir ses 'sakin ol' demeli ve sakin olmalıyım...

....................................
insan hayalleri varsa yaşar, hayalleriyle yaşar. oturduğun yerden hiç bir şey önüne serilmez. ha serilir belki ama sen yapmış olmazsın. benim de hayallerim var ucu taa gökyüzüne ulaşan. uğraşıyorum didiniyorum, kah uykusuz kalıyorum kah yorgun. ama olsun benim hayallerim var.

istanbul
hosting