05 Ocak 2018, Cuma
saat: 17:06


Sevgili Güncem,

Artık vakit tamam olduğuna göre, şimdi sana 31 Aralık'ta ne yaptığımı anlatacağım. 30 Ocak devam ediyordu. Hatıladığım bu. Akşam Benjamin sarhoş olacaktı ama Armin bir telaşa düşmüştü, havai fişek telaşı. Sorumlu tüm anne babalar 31 aralık akşamı kendi atacakları havai fişekleri almışlardı. Bence bir kere bu çok tehlikeliydi, ikincisi ben onları alsaydım sisyphosta patlatırdım.

Öplen mükemmel bir yemek yedik. İçtik, yattık. Neyse akşam oldu, gel çıkalım dedim Armine. Düşmedim, gayet iyiyim. Pazarın kurulduğu meydanda atıyor aileler. İnanılmaz bir ay var. Ay, seninle konuşuyor, ay sana bakıyor. Öyle büyük bir ay. Tam üzerimizde. Hala çok güzel bir yerdeyim diye düşünüyorum. Düşmüyorum. Armin de benim gibi sık sık gökyüzüne bakıyor. İzliyoruz ayı uzun uzun eğer şanslıysak, düşeceğiz diye korkmadan.
Öyle pazar yerinde kenarda sinsi sinsi takıldık.

Çok az tanıdığım birini gördüm. kocası, 2 çocuğu. Başka arkadaşları bir çift, kızları var. İngilizce konuşuyorlar. İngilizce konuşan kızın annesi sürekli onu köpek kakasına basmaması konusunda uyarıyor.

Ben mecburen oğluma da matkap versinler diye onlara sırnaştım. Yere atılan matkapları toplarken önce 4 defa elimin yanıp yanmadığını kontrol ederken, diğer anne, fitilleri uzakta ateşleyip koşuyordu.Havada bam günler. 6-7 Aile daha, herkeste patlama.

Övünmek için söylemiyorum. Ben, havai fişek gören bir evde büyüdüm Ankarada. Salonumuz büyük camları, meclise bakar. 23 nisanlar inanılmaz bir el açıklığıyla15- 20 dakika pembe şovlar izlerdik. Annem hep o sırada hiç sevmediğimiz bir yemeği bize yedirmeye çalışırdı. Yalnızca bulgur pilavında başarılı olmuştu.

Şanslıysak ondan önce ayna konserine gitmiş olurduk. Bu yüzden ben bu polonya işi havai fişeklerden etkilenmiyordum.

Eve döndük.Tüm gece patlama sesleri. Tuhaf uykular.

Sabah hemen oldu, sanki mutfaktan koridora çıkar gibi.

Benciğim gece sabahladı. Ben uyandım o yattı. Bütün gün evden çıkmalıydık. Her yer duman altındaydı, müthiş sessiz ve tedirgindi. Tıptaki adım, bugün itibarıyla Suicide Tuesday'di.

Açtım baktım, Labirent müze açık. Yürü gidiyoruz Armin. How many durak? Çok durak. Oh. Boşver ne güzel.
Yol uzun olduğundan bir gece önce bende kalan neon lichtlerimizi ve bazı muzları, çorapları, mp3 çalarımı koyup, çıktık.
Artık bir berlinli gibi, hangi yöne gidecek tren biliyorum. Soğuk bir gün, Berlin, duvarın inşasından bir gün sonraki sessizliğinde.Yorcstrasse sbahnın bir yanında mezarlıktaki şapeli görüyoruz, bir yanında, halk vücut geliştirme aletlerini. Halk değilsen vücut kendini bırakıyor.
Uzun bir trene bindik.
Saydık saydık bitmedi.
Bizden başka kimse müzede olmaz, ya da bizim gibi herkes müzede olur, biz, 1 Ocakçılar kaç kişiyiz.
Kaç kişi ederiz.
Gittik gittik. 31 kelimesi geliyor aklıma. 31 Aralıktayım nedense, nerden takıldı aklıma.
Müzeye gittik. Kapı duvar. Arminin yüzündeki ifadeyi tarif edemem ama kesinlikle bir sitem değil, büyük bir can sıkıntısı.
Ama, web sayfalarında... 31'inde açığız diyorlardı. Kafamda belirip beni deli eden 31 buydu. Ben bir gerizekalıydım. Bir at arabası bile geçmiyordu. Armin ordaki taşları birbirine vura vura kırma oyunu oyunu oynadı.
Ben Armine dedim ki, açık olacaklardı ama işçiler greve gitmiş. Grev ne dedi. Grev haktır dedim sen bunu bil yeter.

Şu anda tek bir atış hakkım vardı. Legoland. Legolande gidelim dedim. Ama açık mı bilmiyorum.

Sony centerın bir anda değişen cazibesiyle keyfimiz yerne geldi. Legoland açık değilse şurdan iki muffin yeriz dondurmalı dedim.

Açıktı. Açık olmasa 2 kişi 36 euro vermezdik.
Legoland...

O daracık dumansız nokta.
o hücre, o yalandan bilim, o plastikler...

Armin en çok arabaların yarıştırıldığı bölümü seviyordu.

Araba yapımı işin en berbat kısmıydı. 6 büyük ana baba, o yuvarlak şeyin etrafında oturup, önümüzdeki kutulardan araba yapı malzemeleri arıyorduk. Çoğu 5 mm cıvarıydı ve çocuklar sabırsızdı.
Kafamı kaldırıp baktım. Yalnız deildim. Herkes, aşırı hangoverdı.

Beş altı denememiz kan ter içinde kötü oldu.
Armine gel 4d film izleyelim dedim. Korkutucu oluyor dedi. Ne yapalım dedim, araba dedi. Araba olmuyor işte, olmuyor, sen de yapamıyorsun dedim.

I sırada yanımızdaki adamı gördüm. Çekti, kesinlikle çekti. Beyaz bir araba yapmıştı yemin ediyorum, uzunluğu 12 cm, genişliği kalınlığı küp gibi.

Bak dedim. Bu arabayı yapıp biraz oynayıp gidecekler, o sırada biz alırız. Tamam dedi yazık.
Gitmediler.
Sonra 2 euro atıp, masaj koltuğunda oturdum. Ben 10 dakka burdayım dedim kaburgalarımı ohhh diye çiğnetirken.

Baktım bu napıyor 10 dakika sonra, hakem olmuş, yarış arabası geçiyor mu geçmiyor mu çizgiyi, söylüyor...

Oh dedim, gidelim. Bi muffin aldık. Yiye yiye geldik...


istanbul
hosting