19 Mart 2018, Pazartesi
saat: 19:12


Bangkok'tayken iki satır bir şeyler karalayayım. Bir daha ne zaman böyle bir an yakalayabilirim ki?


Sukhuvmit Soi 44'te bir oteldeyim. Bu gece 4. gecem. Yarın öglen odayı boşaltıyorum. Backpacki ben dönene kadar tutmalarını rica edeceğim çünkü yarın koca bir günüm daha var Bangkok'ta. Son günüm. Aslında görmek istediğim hemen her şeyi gördüm, yapmak istediğim hemen her şeyi yaptım ve biraz da tesadüflerin peşinden gittim. Çok güzeldi. Ama yarın vaktimi Lumphini Park'ta yeşilliklere yayılıp, gölü izleyerek kitap okurken hemen ileriden geçen dev kertenkeleyi farkedip "nanıskym!" diyerek geçirmek istiyorum. Sonra da biraz Thong Lo'da klimalı bir kafede takılırım. Hava çok sıcak çünkü. Öyle böyle değil. Yıprandım.

Gece yarısı otele dönüp çantamı aldıktan sonra da bir taksi çağırdım mıydı veda etmeye hazırım demektir. Uçak sabahın köründe. Artık havaalanında bir şekilde oyalanacağım.

Bu arada bu 5 gün içinde gittiğim her yere BTS (skytrain), river boat ve tabanvay kullanarak gittiğimi, taksiye binip trafikle hiç uğraşmadığımı ve buna rağmen kaybolmadığımı gururla söylemek istiyorum. Bangkok'ta kaybolmadım. Bence Mars'ta da kaybolmam.


Otel pek sessiz. Birileri koridorda fısıldıyor. Yan odada kalan manyak Rus ailesinin gittiği iyi oldu. Geçen gece gürültülerinden uyuyamayınca, önce ingilizce sessiz olmalarını söyleyip sonra da hızımı alamayarak türkçe ağzıma gelen küfürleri sıralayınca nasıl da sustular ama. Türkçe küfretmeyi özlemişim yeminle. Sürekli ellerimi kavuşturup thaice teşekkür etmekten bıktım. Bazı alışkanlıklar kolay bırakılmıyor.


Memleketi özledim be. Kim ne derse desin.


Ha bi de, gezecekseniz önyargısız gezin. Bangkok hakkında bir kişiden bile olumlu bir şey duymadığım halde hiçbirine bakmadım. Yok çok pis, yok çok kaos, yok bi bok yok. O kadar da değil ya. Çok şahsına münhasır bir şehir. Kimseye bakmayın. Sevmeyeceksiniz de siz sevmeyin.


Hadi bakalım.

istanbul
hosting