23 Ağustos 2018, Perşembe
![]() saat: 11:59
![]() Yazma ihtiyacımı kaybettiğimden beri belki de ilk kez ciddi bir şey yapmak aklıma geldi. Zihnin kendi esasları var ve zihin kendini düşünmeye başladığında paralize olabiliyor. Dur. Belki. İhtiyaç da kaybedilir, evet. Ağır yaşamlarda izlediğim bin küsür hikâyeden en çarpıcı geleni belki de bu yüzden, ameliyatının ertesi gün uyandığında büyük bir boşlukla karşılaşan o kadın oldu. Ağlayarak, hayatımda ilk defa uyandığımda kendimi aç hissetmiyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum, demişti. I hear you sista. Bizi bir şeylere doğru iten, süren bizim karmaşalarımız gün gelip de bir şekilde güçten düştüklerinde: başka bir ihtiyaç tarafından basılandığında yahut salt çözümlendiğinde geride bir yara izi bırakır. Tıpkı rahmetli sadık canlıya aldırdığım nohut büyüklüğündeki o et parçası gibi. Nedendir bilinmez, yüzük parmağımda bir açık yara peyda olmuştu. Ben onu kudurttum. Kestim, kopardım, bir türlü kabuk bağlamadı. Nihayetinde kocaman bir şey oldu. Doktor bey -anestezisiz- etimi koparıp koparıp yerini yaktı üç gün boyunca. Etim dibindeki minik kapkara, kan pıhtısına benzer o yara özüne ulaşana dek. Üç günün sonunda, orada fındık kadar bir çukur kalmıştı. O çukur sonra kendini tamir etti. Geriye hikâyesi silinmiş bir parmak kaldı. İşte insan da beyledir ^__^ | ||
|