01 Kasım 2018, Perşembe
![]() saat: 22:58
![]() Words are the clothes thoughts wear. Kelimeler, düşüncelerin giydiği kıyafetlerdir. Samuel Beckett söylemiş. Ben, ortalamanın epey altında yaşlarda lise okudum. Şöyle ki, 16 yaşında üniversiteye başlamıştım. Dolayısıyla 13 yaşında liseye başladığımı söyleyebiliriz. Haliyle, ne kadar zeki olursanız olun (ki bahsettiğimiz bir Einstein seviyesi değil), izan yeteneğiniz bir yere kadar. O yüzden benim de kendi çapımda görüşlerim, fikirlerim vardı katı olduğum. Ha, zaten yapısal olarak inatçı ve dediğim dedik bir insanım. Lisede bir edebiyat öğretmenimiz vardı. Beckett ile onun sayesinde tanıştım. O zamanlar kendisine çok tepki verdim, güzel bir kadındı. Evli değildi, gençti. Zamanını biz kekolara harcamakta beis görmüyordu ve eminim salt para için yaptığı bir iş değildi bu. Ciddi manada, bir ideoloji vardı yaptıklarının arkasında. İnsanları bilinçlendirmek, bilgilendirmek, geliştirmek ve ülkeye aydın bir birey haline getirmek için çabalıyordu. Zaten sonraları da bu çalışmalarına devam etti başka şekillerde. Ben kendisine tepkiler veriyordum. Saçma buluyordum yaptırdıklarını. Şimdi minnettarım. Bunu seneler sonra kendisine de söyledim. Bana söylediklerinde haklı olduğunu, geç de olsa onu anladığımı belirtip, teşekkür ettim emeklerinden dolayı. O olmasaydı bu kitaplarla tanışmazdım. Ha çok işime yaramasa da bir kültür edindirdi bana, bunu inkar edemem. O zamanlar dediğim gibi inatçı bir insandım. Özellikle dini konularda çok katıydım, bir nevi molla haline gelmiştim 16 yaşlarıma doğru. Yalnız, enteresandır ki o zamanlarda da ne oruç tuttum, ne namaz kıldım. İnancımla ilgili hiç sorun yoktu ancak yine de bu tarz eylemleri kendime göre manalandıramadığım için yapmadım. Sonra okudum, daha çok okudum. Felsefeye girdim. Tasavvufa girdim. Sonra.. Sonra çıktım. Kabullenemedim. Bazı şeyleri aklım almadı. American History X in aynısı aslında. İnandığım ve savunduğum şeylerin destekleri bunlar mı diye düşündüm, hayal kırıklığına uğradım ve bıraktım. Burada bir sorun yok. Zira ben hala tanıdığınız çoğu müslümandan daha müslüman, daha inançlı bir insan gibi yaşıyorum. Sadece, bunun nedeni benim cehennem korkum ya da cennet aşkım değil. Ben, kendim, doğru olduğunu düşündüğüm şeyleri yapmaya çalışıyorum. Bunlar benim prensiplerim, ve uğruna yaşamaya çalışıyorum. Kesinlikle mükemmel değilim. Kesinlikle. Son zamanlarda bunun daha da farkındayım. Hiç bilmediğim huylarım olduğunu keşfediyorum, kabullenmiyor ve değiştirmeye çalışıyorum. Doğru değil. Gerçekten.. Çünkü nedense benim düşündüklerim en doğru gibi geliyor. Belki herkese böyle. Belki başkalarından daha çok "hakkım" var bu şekilde düşünmeye ama yine de bu beni haklı ve insanları haksız yapmıyor. İnsanların, özellikle sevdiklerimin düşüncelerine saygı duymayı kendime öğretmem gerekiyor. Yalnız kalmam, ama kendime kızıyorum sonra. Kendime kızmak istemiyorum. Bu kadar konuştum. Ne alakası var ilk cümleyle? Aslında var. Düşüncelerimi sunuyorum size. Kelimeleri kullanmadan nasıl sunabilirim? Bunu da Beckett gibi bir yazarın söylemesi çok doğru, çok manidar değil mi? Öyle gerçekten. Yazın. Korkmayın. Sadece siz okusanız da yazın. Yazdıkça düşünceleriniz geçecek kafanızdan, rahatladıkça sakladığınız fikirler çıkacak ortaya. Düşüncelerinizi görecek, yazacak, okuyacaksınız ve fark etmenizi sağlayacak. Doğrusu söylemek, doğruyu ortaya çıkarmak, dile getirmek terapi etkisi taşır. Yazın, rahatlayın. Kıskanıyor muyum bilmiyorum. Lisede başlamıştı. Dedim ya, küçüktüm. Örneğin vücut geliştirmeye başlayıp kocaman bir insan olma çabam biraz bu yüzdendir. İnsanları dövmeyi öğrenmek istemem bu yüzdendir. (Bunun bir nedeni de sevdiklerimi korumak.) Komplekslerim bunlardı. Şu an yok. Ancak olmama nedeni artık bunlara sahip olmam biraz. Çünkü kendime ispatladım. Yapabiliyorum, güçlenebiliyorum. Tanıdığım en güçlü insanlardan biri oldum. Dünyanın ya da Türkiye nin en güçlüsü olabilir miyim? Hayır. Sınırlarımı biliyorum. Ancak bu sınırları çabalayarak, çalışarak, sakatlanarak öğrendim. Geldiğim noktada içim rahat. Sanıyorum kadınlarla da böyle bir ilişkim oldu. Çok erken yaşta yaşadım ilk cinsel tecrübemi. Övünmüyorum. Övünecek bir şey olarak görmüyorum. Porno yıldızı değilim, yatakta en iyi ben değilim. Hiçbir özelliğim yok. Hatta kendime güvenmediğim konulardan bir tanesidir bu. Güvendiğim birçok şey olmasına rağmen, burada bir güvensizlik var. Peki bu kötü mü? Açıkçası hayır. Belki de bu güvensizlik sayesinde kaşarlanmadan bu günlere gelebildim. Çok erken yaşta yaşadım dediğim gibi. Yaşıtlarım daha internette fotoğraflara bakmayı öğrenirken ben yaşıyordum. Belki de travmatik bir etkisi olmuştur, boşuna 18 yaş sınırı koymuyorlar. Gerçi her ülkede yok ama, neyse. O an buna kolaylıkla sahip olabileceğimi anladım. Fiziksel özelliklerim, mental kapasitem beni; bu işi istediğimde elde edebileceğim şekilde donatmış durumda zaten. Hep öyleydi. Şu an daha da fazla. O yüzden, elde edebileceğimi kendime ispatladığımda çoğu zaman bıraktım. O günden sonra birkaç kez daha cinsel deneyimim oldu, ama her fırsatı değerlendirmedim. Fırsat kovalamadım. Bazı zamanlarda kendime ispat etmem gerekti, insecurity ortaya çıktığında bunu kendime ispatladım ve bıraktım. Birilerini üzdüm mü, belki. Bilinçli mi? Hayır. Mümkün olan her fırsatta karşımdakine nasıl bir insan olduğumu anlatmak istedim. Başarılı olduğumu da kısmen düşünüyorum. Ofiste amirim var. Amirimin çocukları var, kendisi de dindar (hatta biraz aşırı) bir insan. Dolayısıyla çocuklarının (erkek) evlenmeden önce cinsel ilişki yaşamalarını istemiyor. Destekliyorum. Bunla ilgili konuşurken, ileride eşinize karşı mahçup olursunuz demiş. İlk duyduğumda mana veremedim. Belki siz de veremezsiniz. Ancak gerçekten, çok derin bir laf. Kadınla erkeği hiç ayırmayan, hepsini birey olarak gören ve sevgiye, saygıya inanılmaz önem veren bir laf. Bunu N. ile ilişkimiz ilerlediğinde fark ettim. Yaptıklarımdan, hepsinden pişmanlık duydum. Bunların bana kattığı bir şeyler olduğunu pek düşünmemiştim, hala düşünmüyorum. Evet doğru, geçmiş. Ama ben hiçbir zaman bu geçmişle övünmedim, bu benim için güçlendirici ya da gurur kaynağı olmadı. N. nin karşısına geçip bunlardan gururla bahsedemem. Keşke ilk dokunduğum insan da o olsaydı. Bunu söylemekten gocunmuyorum. Birçok yönümle dünyanın %1 lik kesiminde olan bir insan olarak gerçekten gocunmuyorum. Bazen konuşmalarımda kendimi çok övdüğümü düşünüyorum. Daha doğrusu, insanlar okurken böyle düşünebilir diyorum. Aslında öyle değil. Övmüyorum, olanı söylüyorum. Birçok insan benim gibi. Çoğu insan gerçekten o kadar şanslı ki.. Ama farkında değiller. Kaçırıyorlar, fark etmiyorlar. Kendilerinin boş taraflarına odaklanmışlar, dolu taraflarına eğilemiyorlar. Bu kendini beğenmişlik değil, farkındalık. Zira mükemmel olmadığımı her fırsatta tekrarlıyorum. Sinirliyim, hafif saplantılıyım. Zor bir büyüme geçirdim. Bunun belirli bağlantıları ve etkileri var. Bunlar beni bu insan haline getirdi. Bazen tolere edemiyorum, tölere edilmesi de zor bir insan haline geliyorum. Ben buyum. Harika değilim. Ancak bunun farkında olmak sadece birinci adım. İkinci adım, daha iyi bir insan olma yolunda ilerlemeye çalışmak. Bu çok önemli. Bunu aklımızda tutalım ve hiç bırakmayalım. Konuyu daha da uzatmayayım. Yazacak şey bitmez, hergün yazalım. Fikirlerimiz burada. Kaçmıyor. Kendimizi sevelim, insanları sevelim. Normlar peşinde koşmayalım. Anormal olma çabası içine girmeyelim. Objektif olmaya çalışalım, mutlu olmaya çalışalım. Ancak mutluluğu da, başkalarının çerçeveleri ile değerlendirmeyelim. | ||
|