24 Kasım 2018, Cumartesi
![]() saat: 13:33
![]() harika bir cumartesi oluyordu. yemeye karar verdiğim domates ve salatalık ve biberler özenle kestikten hemen sonra içinde bulundukları tabakla birlikte yere düşüp, tabak kırıldı. gerçekten bazı şeyleri anlatmak için yaptığıma inanıyor gibiyim. anlatmak istediklerimi doğrudan anlatmakla ilgili büyük problemler, doğrusu, korkular yaşıyorum. aktarırken arkasında hissettiğim gerçeklerin duygusal yoğunluğunu, gerçek anlamını falan yitireceğini düşünüp neyi nasıl söylemek gerektiğiyle ilgili onlarca kez prova yapıyorum. sıkıntı ise bu provalar genellikle nasıl başarısız olduğumun provaları ve sonunda muhakkak birilerini üzüyor veya sinirlendiriyorum- ki zaten ortada anlatılması gereken bir şey varken tüm bu provaları yaparken (uzun sürebiliyor) anlatılması gereken şeyi havada bir balon gibi asılı bıraktığım için de kişileri çoğunlukla üzüyor ve sinirlendiriyorum. yazmak benim için bir nebze daha kolay. doğrudan konuşmak daha gerçek çünkü anlık olarak geribildirim alabiliyorsun fakat korkarım bu da konuşmanın gidişatını etkiliyor.daha da kırmamak için gerçeklerden kaçınmak veya daha mutlu etmek için eklentiler yapmak gibi. bunu yapamıyorum. yapamadığım içinse gene yüzleşmek zorunda kaldığım yeni gerçekler ortaya çıkıyor. oysa sadece bikaç kelimeyle anlaşabilmek beni inanılmaz hafif ve özgür kılıyor. keşke hepimiz aynı birkaç kelimeden aynı şeyleri anlayabilsek. öte yandan japoncada “nice to meet you” yerine kullanılan phrasein esadında daha çok “please be nice to me” olması da çok çiçeklendirici. şimdi yazdıklarımı birkaç kez okuduysam; i can panic about hitting “send” i can send anyways and panic again. | ||
|