29 Kasım 2018, Perşembe
saat: 13:38


Sinema televizyon okuyorum diyince komşuların bi bizim televizyona da baksana, görüntü gidip geliyor dediği zamanlardı.

Sinema televizyonu bitirince, bunun gerçek bir meslek olduğunu ispatlayan tek kurum TRT’ydi.

TRT’ye girmek bir olasılıktı. Hem Ankaralılığımdan taviz vermeyecektim hem de maaşlı belki çift maaşlı bir işim olacaktı.

Olmadı. mezun olmadan bir yıl önce staj için Ankara Oran TRT’ye başladım.

Ağustostu. Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelen 40 genç bir hangarda buluşmuştuk. Ateşli, iyi bir görüntü yönetmeni başımızdaydı. Ege abi. Film çekelim dedi. Hiç birimizi saçma prosedürlerle uğraştırmadı. Her sabah işe herkesten önce gittim. Uzun kaldım. Çalıştım, öğrendim. Bir arkadaşımızın senaryosundan tretman yazdım. İş bölümü yapıldı. Müthiş bir teknik imkan altımızda. O zaman çok heyecanlandım. Böyle bir yerde istediğin filmi çekersin diye düşündüm. Sonra bıyıklı ceketli bir adam, provaları yaptığımız hangara girdi. Çizgili ses tonuyla havaya bakarak 40’ımıza birden “aranızda bir arkadaş şort giymiş, burası iş yeri, farkına varmıyorsa bir daha gelmesin, bir daha olmasın” dedi.

Bendim. O yaz 10 kilo vermiştim ve Ankara’nın kurak Ağustosunda şort giymiştim. Cepli bir şorttu. Kamera malzemelerini koyuyordum.

Hiç unutmuyorum o anı. Hepimizin bir an donduğu anı.

Adam gidince Ege abi, görüntü yönetmeni utanmıştı. Her şey adına. Ben ateşler içindeydim.
Etek giymek serbestmiş o boyda ama şort yasakmış.

Sonra TRT defteri kapandı. Verdiğim o on kiloyu fazlasıyla geri aldım. İstanbul’a gidecektim. Bir şekilde sektöre girecektim.

Bir şekilde sektöre girmek şöyle oldu, benden önce mezun bir arkadaşım bir televizyon filmi için anlaştı ve beni de timecode asistanı olarak işe aldı. TGRT’ye uzun bir televizyon filmiydi. Işıklı Ayakkabılar.
İlk gün TGRT binasına gittiğim an çok tuhaftı. Sanki bir an herkese çıkın denmiş, herkes sadece çıkmış ver gerilerinde yaşanmayan bir yer bırakmıştı.

Devrik koltuklar, devasa bir salonda terk edilmiş telefonlar, fakslar…O sıralar iflas ediyormuş ya da başka bir şey. İnsani anlamda büyük bir şiddet içeriyordu çekim süreci. Adını hatırlamadığım prodüktör, sadece kürt olduğu için diğer asistanlardan açıkça nefret ediyor, setteki bütün kadınların üzerine yürüyordu. Oğlu vardı, onun adını hatırlıyorum Mert, baba sen niye bu kadar kötü davranıyorsun bu insanlara dedi bir gün. 6 yaşındaydı. Ne oldu sana Mert, bu hikayede seni merak ediyorum.

Ben beyaz türk olduğum için açıkça beni kayırıyordu. Yaptığım hataların haddi hesabı yoktu, ilk işimdi ve günde 32 saat çalışıyorduk. Beynim gitmişti. Setteki herkesle akrabalık bağı kurmuştuk. Set ışıkları gecemizi gündüzümüze karıştırmıştı. Çarşambadan evliya’lardan birini oynaması için street cast bakıyorduk. Birini bulduk. Çok kiloluydu, beyaz eşya satıyordu babasıyla. Şalvarı sakalı bir sürü şeyi. Görünüşte yüzyıllar öncesindendi. Ama karizmatik biriydi. Bastık dumanı ona, giydirdik böyle evliya gibi. Kuşağını bağlıyorum devamlılık için, çok kibar teşekkür ediyor. Kameradan bakıp aşık olacağım adama. İnanılmaz görünüyor.
O film bitti. Gösterildi. O evliya kilo verdi, best of model yarışmasına katıldı, kazandı. Şimdi o ne yapıyor acaba… Filmin yönetmeni, şimdi Fetöden aranıyor her yerde, sadece bazen kötü filmler çeken biriydi, japonyada fizik okumuştu. Gördüğüm en ilginç insandı, korku filmlerine tutkuluydu.

O dönem ki dizi skalası Gizli Dünyalar, Saadettin Teksoy, Sır Kapısı aralığındaydı. Hepsinde birer bölüm çalıştım. Çoğundan paramı alamadım. 3 gün sadece 6 saat uykuyla direndiğim oldu.
Türkiye yeni bir dumanın altına giriyordu. Sinema uzaklaşıyordu.

Sonra işsizken yolda eski mezun biriyle karşılaştım ve iş aradığımı söyledim. Dokuz Eylül’ün inanılmaz sessiz bir dayanışması vardır. O gün telefonumu aldı ve başka bir yardımcı yönetmen beni aradı. Samanyolu Tv’ye görüşmeye gittim.
Beni tuhaf buldular. Annemler zaten baştan ne işin var, beynini falan yıkarlar diye göndermek istemediler. Ama piyasada şöyle bir söylenti vardı: Adamlar az ödüyor ama ödüyor. Çalıştığın işin karşılığını bazı durumlarda alabilmenin normalleştiği bir sektörden bahsediyorum. Ben İzmirde okumuş, normal, dinsiz, içki seven, seven, film seven, İstanbul’da yalnız yaşayan rasta birisi olduğum için, teşekkür edip gönderdiler.

Sonra zorda kalmışlar ve beni aramışlar. Müthiş bir enerjiyle gittim, alternatif Saadettin Teksoy zaten. Çekmeye başladık. Oyuncu kadrosu inanılmaz. Hikaye tabii ki tuhaf. Yahudi vaar, Müslüman vaar, provakatif vaar. Kürt vaaar. Bunları geç. O oyuncular, biz nasıl bir araya geldik. Garibim yönetmen, Cemile hoca, iş başlar başlamaz kooperatiften ev almış. 6. Bölümde gönderdiler. Ona ne oldu acaba?

Set diğer setlere göre huzurluydu. Genç asistanların çoğu yurtlardan gelmiş, pırıl pırıl tiplerdi. Oruç tutarlardı, namaz kılarlardı. Bir kaç kişi dışında hep namaz kılınırdı. Biz de bir köşede sigara içerek beklerdik. Kılmadığımız için hiç yabancılanmadık. Bu çocuklar, aralarda walkmanlarle, fethullah gülenin söylevlerini dinlerlerdi. Bir tanesi, bana tutulmuştu. Gördüğü çevredekilere benzemiyordum. Ama bana tutulmasını da kendisi garip buluyordu. Bana o kasetleri dinletmek istediğini hatırlıyorum. Haftalar sonra herkes birbirine alışmıştı ve ben baba zula cd’sini getirip özgür ruhu çaldım.
Büyük prodüktör, eski ülkü ocaklarından biriydi, daha çok Mhp’liydi sanırım. O da şimdi Fetöden aranıyor. Bir şey dememişti ama cd servis arabasının içine bomba gibi düşmüştü.
Sonra bir gün hastanede bir sahne çekmemiz gerekiyordu.
Morgda.

Devlet tiyatrolarından genç bir oyuncu, morg sehpasına yatacaktı.
Dekor sistemi zayıf olduğundan, Özel bir hastanenin, kolaylıkla çekim yapabildiğimiz bir hastanenin morgundaydık. Saat sabah 4’tü.

Atilla abi ve Ali abi karşılıklı konuşurlarken çekim bölündü ve yeni doğmuş-ölmüş bir bebeği getirip bizim ışık yaptığımız morg sehpasına koydular. Hiç birimiz bir şey diyemedik.
Uzun bir sessizlik oldu.

Gerçeğin ve kurmacanın ayrılıp bizi de arasına düşürdüğü o andı. Kasetleri bir saat içinde teslim etmeliydik.

Atilla abi ve ben ağladık.

Prodüktör, bebeği başka bir morga aldırdı.

Çekim devam etti.

Ertesi gün sektörden çıktım. 3 gün aralıksız uyudum.




















istanbul
hosting