15 Ocak 2019, Salı
saat: 17:08


Armin'in bir arkadaşı gece bizde kalacaktı. Arkadaşının annesi, yarın Julius'un doğum gününe sen götürür müsün çocukları dedi...
Ben de şaşırdım, Julius Armin'in en iyi arkadaşım dediği birisiydi. Armin davetli değil, dedim.
Armin'den bunu saklamanın mümkün olmadığını biliyordum, nasıl açıklayacağımı bilmiyordum.
Annesi tam bir Almandı ve Julius ortanca çocuğuydu.
Ona Christmasının nasıl geçtiğini soran, muhtemelen Juliusun doğumgününe davetli olan çocuğu da benim getirmem gerektiğini ve davetli olmayan Armin için de bunun biraz tuhaf olduğunu, anladığımı, gerçekten davetli olmadığımızdan emin olmak için yazdığımı söyledim.
Christmasının çok iyi geçtiğini söyleyen ve oğlu Julius'un 2 ay önce Armin'le kötü bir kavgaya tutuştuğunu, Armin tarafından defalarca tekmelendiğini, bu nedenle Julius'u Armin'i davet etmeye ikna edemediğini belirten bir cevap yazdı.
Ben bunun üzerine bir şey yazmadım. Bu bir bahaneydi. Ellerimi belime koyup onun saçını başını yolmaktan başka bir yöntem düşünemiyordum. Batı iki yüzlülüğünü devralmak üzere, B, "oh no, we didn't know" ile başlayan, yüz yüze bakabileceğimiz bir mail attı.

Öğretmenlerle konuştuğumda, kendimin de iyi bildiği gibi, Armini'n birilerine defalarca tekme atma potensiyelinin olmadığını, ortalarda fazlaca gülerek dolaştığını, kendinin iki katı olan Julius'u defalarca tekmelemesinin mümkün olmadığını söylediler.
Kafam inanılmaz dağınıktı.
Kızgındım. Hangisine daha çok kızgındım bilmiyorum.

O gece Armin'in arkadaşı geldi ve 5 yaşında olduğu için ilk cümlesi I am invited tomorrow. ..To somewhere. Oldu. Armin anlamadı, ben çocuğun 5 yaşındaki hassasiyetine hayran kaldım ama ağzından kaçıracaktı. Bütün gece onlarla aptal spider man oyunları oynadım. Doğumgünü konusu açılmasın diye bir an olsun odayı terk etmedim.

Sadece bir kere tuvalete girdim ve çıktığımda Armin yanıma gelip Julius'un yarın doğumgünü varmış dedi.
Gel konuşalım dedim.
Arminin arkadaşı Navin usulca yere oturdu ve Marvel'in çocuk süper kahramanlar serisini boyamaya başladı. Ben dinlemiyorum siz konuşun.
Armin Julius'u tekmeleme gibi bir olay hatırlıyor musun.
Hayır.
Böyle bir şey olmuş ve Julius üzülmüş olabilir mi?
Böyle bir şey hiç olmadı ki.
Öyleyse Julius senin en iyi arkadaşın olmayabilir. Çünkü annesini arayıp sordum ve bana Julius'un annesine böyle söylediğini söyledi. Üzgün ya da kızgın olabilirsin. Bana olsa ben de kızardım dedim.
Kızmadım ya da üzülmedim dedi.
Gerçekten ikisi de yok gibiydi.

Ertesi gün öğlene kadar çocuklar oynadılar. Öğlen arkadaşını annesine bıraktım, doğumgününe bırakamayacağımı anlamıştı, Çağdaşlara gitmeyi ayarlamıştım. Sonra da Avm'den dün bozulan helikopterden alıp, mc donaldsa götürecektim.
Çağdaşlar yolda aradı, biz hepimizde boğaz ağrısı var, ama her şeyimizle hazırız, aldırmazsanız gelin dedi.
Armin, kızları Louisa'yı seviyordu. Ben Rita'yı ve Çağdaş'ı seviyordum. Rita doktordu. Armin'e bu da iptal oldu diyemeyeceğim için, potensiyel boğaz ağrısının ortasına gittik. Huzurlu bir gün oldu, doğumgünü krizini anlattım.

Anlatınca bedenimde bir rahatlama hissettim. Yerine zatürre aldık herhalde.
Rita berbat geçen gecesinden bahsetti.
Gece nöbetinde aynı odada olan iki hastası 2 saat arayla ölmüştü.
Sanırım onların iğnelerini karıştırdın Rita dedim.
Bir kahkaha kopardı ama iyi gözlerinde genç bir doktorun defalarca karşılaşacağı o yenik his vardı.

Armin'le mcdonaldsa gittik, ben Dougles'tan göz primer'ı aldım ve neşeyle Neuköllnde toplanmış eroinmanların arasından geçip eve vardık.

Ben, krizli bir günü bitirmenin ve Levo'nun bir kaç gün burda olmasının etkisiyle çıkıyorum dedim.

Armin yattıktan sonra çıktım. Arka odaya gidip Barış K dinledim. Eh gibi buldum. Tam benim tarzım değil. Yan taraftaki İlker'in evine gidip, ona bir şekilde ulaştırılmış kart viziti aradık. Her şey çalışmıştı, bolluk içindeydik. Nora geldi, tiyatrodan konuştuk.

Saatler geçti, tekrar Arka odaya döndük. Biz Levo ile daha tekno istiyorduk ama aslında ben bitmiştim. Gece clubberı değilim. Müzik de bir şekilde içime girmiyor bu sefer.

Ritter Butzke'ye gittik. Levonun arkadaşı çalıyormuş, Roza Can adını verin guest list de girin dedi. Birimiz de öderiz.
Girerken Levonun büyük bıçağını uzun koruma buldu ve burası klüp nasıl bununla girersin isimli uzun bir söylev çekti. Ben adam çiftçi, tavuk falan kesiyor bunla dediğimde beni susturdu.Levo gülüyordu.
Gülme dedi.
Bunu bırakıp girsek, sonra alsak dedik. Almanyada bunu taşıyamazsın. Bu burda kalıyor sana vermeyeceğim dedi.

Levo gidelim istersen dedim, evet bıçağımı seviyorum dedi.
Kafamız çok yüksekti ve uzun bir yol yapmıştık, üstelik guest listdeydik.
O sırada bir ambulans yanaştı ve Ritter Butzkenin kapısından gülen ama arkadaşlarının yardımı olmadan yürüyemeyen bir kız çıkardılar.

Biz kargaşadan yararlanıp inşaat alanında bekledik.
Şuraya saklayalım dedi Levo.
İki taşın arkasına sakladık.
Geri dönüyorduk. Tabii, oradan ayrılışımızın üzerinden 1 dakika geçmediği için uzun adamlar bizi tanıdı.
Şuraya bir yere attık, sakladık dedi Levo en şirin haliyle.
O sırada başka bir bodygard geldi, ya saçmalamayın, nereye attınız, gelin gösterin, polis bulursa daha tuhaf, tamam ben vercem sen çıkarken bıçağı dedi. İçeri girdik.
Az kaldık, ben sabah 6 gibi, önce çıktım. Bıçağı söyledikleri gibi verdiler.





istanbul
hosting