28 Mart 2019, Perşembe
![]() saat: 19:39
![]() Gündüzleri pek içmezdi,içince de bana uğramazdı. Bugün ısının gölgede otuz dokuz dereceye çıktığı bir temmuz öğlesinde;esrik,öfkeyle umutsuzluğun çalkantısında karşımda görünce onu,şaşırdım. Genelde hep dengeli olmaya özen gösterirdi. Bu nedenle kişiliği sürekli yüzünün gerisinde durur gibiydi. Çok okurdu,elinde kitap,kesik hiç eksik olmazdı.Zekiydi,alaycıydı,acımasızca eleştirirdi kendini,yakınlarını. Kanımca bu nedenle de,hiçliğe yol aldığı düşüncesi gittikçe hırçınlaştırıyordu onu.Yalnızlaştırıyor,sevgisizliğe itiyordu. Zekayı salt bir alaycılık aracı,sürekli espri kaynağı olarak kullananların tragedyasına yaklaşıyordu hızla. Hiçlik ve yıkıntı. Bunun kaçınılmaz sonucu olan,kalabalıklar içindeki yalnızlık. Bununla yoğunlaşan alkol. Masanın üzerinde duran Suç ve Ceza kitabını bir kaç kez hızla karıştırdı. İnançla varılmış bir sevgiyi sürdürebilmek için çok güçlü olmak gerektiğine inanıyorum;çok kişide yaşanan sevgiler içinse hiçbir güç gerekli değil. Böyle yazmış kitabın arka sayfasına geçen yaz. Söyler misin bana bunca aşk destanı,yüzlerce kitap,film elinden düşmezken,aşkın neresindeyiz? diye sorguladın mı kendini? Sevginin neresindeyiz,neresindeyiz aşkın? Sanırım çok kişide yaşamaya çalıştığım sevgiler,sevgisizliğe sürükledi beni en sonunda. Hep yücelteceği inancıyla yola koyulduğumuz sevgi doğru kullanılmadığında,hiçliğin alanına sürüklüyor bizi. Asıl korkunç olan bu alanda gerçekleşiyor. Hiçliğin öcü acımasızdır çünkü,diyorum. İkimizde susuyoruz. saat: 20:31 ![]() Yeniden değil, kaldığımız yerden... Çok erken aldık kalbimizi elimize. Avucumuzu açıp bir gram sevgi dilenmek zorunda kaldık sonunda. Ama bıçak kemiğe dayanınca da acele ettik... Elimize yüzümüze bulaştırdık. Beklediğimizi bulamayınca, kendimizi çömlekçi sanıp şekle şemale sokmaya çalıştık tonlarca sevgiyi. Ağır geldi çünkü,çok geldi. Öylesi olunca da yalan geldi. İnanmadık. unutmuştuk çünkü sevilmenin ne demek olduğunu.Vere vere almayı unuttuk. Bölük pörçük yaşadık çoğu zaman,zor değildi. Çünkü zaten dağılmıştık, aynı anda bir çok yerde olmaya uğraştık,yaptık zannettik. Baktık ki olmamış,gerçekleri bildiğimiz halde birbirimizin gözünün içine baka baka kendimize yalan söyledik.Doğruları söylerken kendi kulağımızla duymaya korktuğumuz için sesimiz kısık çıktı. Seve seve bağırmak varken, canımız yandığı için feryat ettik. Yanlış yaptık,zamanında umut beslemek varken parlak oyuncaklar kamaştırdı gözümüzü. Hiç bilmediğimiz yerlere koştuk onları yakalamak için. Ne o yerler hakkında ne de o insanlar hakkında hiçbir şey öğrenmek istemedik. Yalnızlığı dört duvar arasında sanırken, mahşer kalabalığında tek başına kalmanın acısı var içimizde şimdi. Kafamızı çevirdiğimiz her yerde gözü olmayan insanlar var sanıyoruz. Çünkü çok uzun süre, birinin gözüne sadece bakabilmenin nasıl olduğunu unuttuk... | ||
|