25 Ekim 2019, Perşembe
![]() saat: 01:15
![]() ... Bir fotoğraf gördüm. Bir yolun kenarına dizili kavaklardan yerlere dökülmüş sarı yapraklar vardı, birazı da ağaçların dallarında... Yol kenarındaki kavak ağaçların ardında bostanlar vardı. Domatesler toplanmış, fideleri sökülüp bir kenara yığılmış, patatesler sökülmüş, toprak yarık yarık... Fotoğrafta bu bostanlar yoktu. Kara-kahvarengi toprakların arasında; çürümüş kavak, söğüt, elma, erik, kuşburnu yaprakları, kuru otlar, harmandan rüzgarla savrulup bostanın üzerine yağmış saman çöpleri, arıkların kelleşmiş kuru toprakları, bazısını kuşların didikleyip bıraktığı, bazısını kurtçukların delik deşik ettiği, çürük renkli, pörsümüş elmalar erikler, gün doğusuna uzayan ağaç gölgeleri... Fotoğrafta bunlar yoktu. Sonra; gün ortasının ışığından bahçelere ağmış parlaklığını, yeşilden, kızıla, sarıdan mora yüzlerce renkten dağılan sıcaklığını; ilk baharın tüylü bademlerinin çağla renginden boza çalan renkleriyle ölmeden önceki son demini yaşayan harmandaki otların vedası bozmaktadır, ki gün gölgelerin boyunu uzattığında birden esmeye başlayan, kavakların uzun boylarında salınımlar, yapraklarında uğultulu hışırtılar bıraktıran karayelin ilk nefesleri de eşlik etmektedir... Fotoğrafta bunlar da yoktu. Açık, soğuk bir maviden kızıla dönmeye başladığında hava, kavak dallarından, salkım söğüt saçaklarından, kiremitli çatılardan, kuşburnu çalılarının kafeslerinden, harmanın sırtlarındaki meşe çalılarının sürgünlerinden sığırcıklar toplanmaya başlar, güvercinler gökyüzünün yakın köşelerinden dönüp çatılara tünemeye... Bunlar da yoktu fotoğrafta... Ve kaç sonbahar geçti de, hiç biri bir daha benim sonbaharlarıma gelmediler... Bir fotoğrafın unutulmuş köşelerinden başlarını uzattılar. Gördüm ben hepsini; bir solucanın soğuyan toprakta bir delik açıp başını içeri sokmaya çalıştığını bile gördüm, en uzun kavak ağacının en çok eğilip kalkan ucundan, aşağıya, tüm bu olanlara bakarken... | ||
|