05 Ocak 2020, Pazar
![]() saat: 19:17
![]() Yazılmamış bir günceyi buraya bırakıyorum. Bu, kurmacalı gerçekli halini umarım Alzheimer olduğumda da çözebilirim. Gün gelmişti. Pazara güneş gelmişti. Evin babası gelmişti. Evin annesinin haftalardır savuşturulan dansı gelmişti. Evin annesi mutfakta yaşadığı için saçları kızartma kokuyor, ellerinde fırın içlerinde görülen karartılar sarartılar beliriyordu. Evin annesi tecrübeliydi. Böyle günlerde önce arada bir yerde durur, orada havaya girer, sonra gideceği yere gidebilirdi. Veya gitmeyebilirdi, keyif, o an onun değil mi, kulaklığını takıp ubahnla bir aşağı bir yukarı da gidebilirdi tüm gün. Ya canı ne isterse yapabilirdi. Evin annesi ofise geldi. Bu ofis bir yeraltında, örümceklerin ağır ama hiç çekinmeden hareket ettiği beyaz duvarların arasında bir binadaydı. Ofise büyük tekerlekli pazar çantası ve evin eğlenmeye aç anası girdiklerinde, henüz pazar 11’di. Güneş şöyle bir göz kırpmıyor, açıkça dansa davet ediyordu… Kendime, eğlenceli anılarında yapılan paraşütlerden yaptım. 4 paraşüt vardı. Birini aldım. Birini ofiste bıraktım. Diğer ikisini yanıma aldım. Çorabımın içine koydum. 18 saatlik paraşüt. Aslında paraşüt 9 saat beni idare edecekti. Diğer ikisini belki akşama da kalırım diye almıştım. Of. Bunları yazarken bile bu matematik hesabının işlemeyeceğini görüyorum. O paraşüt yerleştirme anından itibaren artık “sarhoş" olarak niteleneceğimi hesaba katmadım. Ve sarhoşken doğru kararlar is the boring kararlar. Sisyphosa gittim. Saat öğlen 3… Hammahalle’yi konser salonuna çevirmişler ve Chyristal çalıyor. Çaldıkları süre boyunca o koltuğa oturdum ve onları dinledim. Müthişti. Yanıma oturacak bir iki kişiyi usulca reddettim çünkü dinlemek istiyordum. Sonunda benim yaşlarımda biri geldi. Telefonunu koydu. Saatine baktım. 19 yazıyordu. Aslında onca saattir orda olamazdım ama saat de yalan söylemezdi. Aslında gerçekler bir önceki kurduğumuz cümlelerin tam tersidir. Tuvalete gittim bir paraşüt daha yaptım ve yaptığım an bunun iyi bir fikir olmadığını hissettim çünkü hala güneş vardı.. Bacaklarım kimse oturmasın yanıma diye yayılarak katlanmaktan uzamaktan tuhaf bir hal almışlardı. Şimdi tamamen kontrolümden çıkmışlardı. Tuvaleti sabitleyemediğim ve bacaklarım sürekli anormal bir hızda titrediği için kendi ayakkabım ve çorabım dahil her yere işedim. Yüzümdeki artan kan artışını hissedebiliyordum. Bacaklarım sürekli gelmeye çalışan bir krampı yenmeye çalışıyordu. Üstelik ikinci paraşütü henüz niye almıştım asıl yarım saat sonra sıçacaktım. Süreyerek ayağımı ama asla bir şeyler çaktırmadan, parkinsonlu bir normal birey gibi gelecek krampları durdurmaya çalışıyordum. Ah diye sesler geliyordu kendimden. Krampı durdurmaya çalıştınız mı hiç bilmiyorum ama mutlaka başka kramplara vesile oluyor. Derin derin nefes aldım ve döndüm. Yüzümde eğleneceğim diye bastırdığım bir acı ifadesi vardı. Demek bir yerlerim acıyordu. saatli çocuğu buldum. Telefonundan speed çekiyordu. Saatin doğru mu dedim. Hayır tabii ki dedi. 19 saat önce geldim partiye, bu bir applikasyon, kaç saattir takılıyor olduğunu bilmek için dedi. Kaç dedim gerçek saat? 4 dedi. Demek ben 1 saattir burdaydım ve overdose olmuştum ve olmaya devam edecektim. O sırada kafamda bir plan yaptım. Paraşütün kafası gelmeden magnezyum seviyemi arttırmaya karar verdim. Etrafta pek magnezyumik bir şey göremedim. Bir muz aldım ve biraz tuz istedim. Bardaki adam yüzüme baktı. Tuzlu bir tekila ama tekilasız diye düzelttim. Nasıl görüldüğümü bilmiyordum ama bacaklarım, huysuz sendromlarını burnuma kadar titretiyordu. Tabii ki kimseye ölüyorum demeyecektim. Zaten bütün enerjimi yaprak gibi titreyen bedenime ve her yanımı saran kramplara harcadığımdan kimseye bir şey diyecek halim yoktu. Fazla sorgulamadan tuzluğu uzattı. Düşündüm. Kafanız yüksekken düşünmek dediğiniz şeyin bir ve muhtemelen en yanlış refleks olduğunu hatırlatmak isterim. Tuzu kim bilir tuvalette kaç hepatit b ile karşılaştığım avucuma döktüm ve yalamaya başladım. Birkaç saniye herkes bana baktı. Şeytanım yanlış saatli çocuk yanıma geldi. Birazdan gideceğim bir çay içer misin, dedi. Ben evliyim dedim. Aslında ben ölüyorum demek istiyordum herhalde. Ben de zaten Antonia’yı seviyorum dedi. Çay içmeye başladık.. Kimyagermiş, Konuşmak istiyordu ben de kafamı olası felçimden uzaklaştırırsam iyi olur diye düşündüm. Sakinleşmiştim. Henüz ikincinin kafası gelmemişti ama hallederim diye düşündüm. Annesinin MS hastası olduğunu ve 10 yıldır tavana baktığını, onu anlayabilmek için sık sık DMT aldığını anlattı. Birisi özellikle annesinin bitkisel hayatından bahsediyorsa, orda, bu arada ben de ölüyorum diyemezsiniz. Bacaklarımda bu konuşmayla birlikte hemen ayağa kalkıp parende atma isteği doğsa da tabii ki o çocuğun bu meselesinin ortasında yapamadım. Çocuk bir şekilde gitti ve dans edersem iyi olacağını düşündüm. Öyle bir ölümle ama öyle bir boşa gitmesin tavrıyla dans ettim ki, bacaklarım bir şekilde çalışmayı bıraktı. İşte bu noktada her şeyi bırakıp eve dönmeliydim. Ama yapmadım. Ve bir paraşüt daha aldım. Bunun açıklanabilir bir tarafı yok. Neden yaptığımı hiç anlayamadım çünkü bence bu hiç iyi bir fikir değil dediğimi çok iyi hatırlıyorum. Burdan sonrasında hatırladığım, cebimde 15 Euronun kalmış olması. 15 Euro ile herhangi bir yere gidemem. Zaten oturamıyorum oturunca her tarafım kramp. Geçen gelişimde her şeyi kaybettiğim için bankamatik kartımı da yanıma almadığımı fark ediyorum. Sisyphostan bir bacağımı sürükleyerek çıkıyorum, ostkreuza gidiyorum. Ordan bir tren bulmalıyım. Tek ayakkabım elimde. Donuyorum, yollar hep cam kırıkları, onlara basmamaya çalıştıkça kasılan ayak parmaklarım kramplarla çınlıyor. 26 dakikalık bu yürüyüşten sonra ostkreuza varıp, treni kaçırıyorum. 25 dakika sonra diğer tren. Ağlamaklı düşünüyorum. İnip taksiye biniyorum. 15 Euroluk yere kadar ofise doğru sürdürüyorum. Çığlıklarımı tutuyorum. Şimdi bütün vücudum titriyor. 15 Eroluk yer Hermannplatz otobüs durağı. Otobüs de orada üstelik, harika diyip atlıyorum 5 durak sonra ofis. Hızla geçiyor ofisi otobüs, sonraki durakta inip yine ağlayarak yürüyorum. Ofise gelip bacaklarıma zeytin yağı sürüyorum. Pet şişelere sıcak sular koyup bacaklarıma yerleştiriyorum. Uzatınca bacaklarımı her şey sakinleşiyor. Uyumak istiyorum ama hesabıma göre önümüzdeki 4 gün uyuyamayacağım. Bir şekilde bayılıyorum gibi. 3 gün kramplar devam ediyor. Tövbeler ediliyor. Günde 5 magnezyum hapıyla bir şekilde döndüm. | ||
|