12 Nisan 2020, Pazar
![]() saat: 11:54
![]() seneleeer önce, okuduğum bölümden isteyerek girdiğim okuldan ve gelecekte yapacağım işten nefret etmeme sebep olan, hayatımda "ego"m ile ilk kez karşılaşmamı sağlayan bir zamanlar en yakın arkadaşım tarafından bana sarfedilmiş olan o iğrenç sözden sonra, ne gereksiz ne çok ne anlamsız bocalamışım biyolojiden uzaklaşıp. ne manasız zaman kaybıymış şimdi anlıyorum. 3 kuruşluk insanların abuk sabuk egoları yüzünden, az kalsın hayatımı mutsuz olacağım bir mesleğe itip, sürekli bir şeyler yapamamanın hayal kırıklığı ile insanlardan mesleğim ile gelecek övgülerle beslenerek yaşayacakmışım az kalsın. sürekli bir şeyler oldu, kavga oldu, hasta oldum bir sürü şey.. iyi ki de olmuşlar ki, çocukluk hayalimden vazgeçmek üzere attığım her adımı engellemişler. en son da 2013 senesinde japonya olmuştu. japonyaya geldikten sonra fikrimi değiştirmiş, tekrar seçtiğim mesleği sevdiğime karar vermiştim ne yazık edecekmişim kendime. şimdilerde de PhD of medicine ı aldıktan sonra, kendimi insanlara nasıl anlatacağım korkusu yaşıyordum. 4 sene boyunca erkek egemen bir bölümde tek kadın araştırmacı olarak, zaten kadın ve erkeğin toplumdaki yerleri arasında uçurumlar olan bir kültürde ölmeden kalmayı başarmış olsam bile, kendime olan güvenim, saygım her şeyimi yitirme seviyesindeydim. Derken harvard medicine dan japon bir kadın immünoloji profesörünün isyanına denk geldim. Dedim ki "demek ki ben yetersiz olduğum için değil, erkekler kendilerine güvenmedikleri için düzen bu şekilde". 2020 de bunların hala yaşanıyor olması her ne kadar acı da olsa, yalnız olmadığını bilmek insana güç veriyor inan ki. diyorsun ki "ben salak değilmişim". şuraya geldiğim zamanlardaki heyecanımın 10 da biri kalmadı belki bende artık ama, bırakmıyorum. bırakmayacağım da. bir kez daha hayallerimi başkaları yüzünden terk etmeye kalkmayacağım. çünkü insan kendi hayallerini bırakıp kendisine biçilen hayallere tutunduğunda ya kendisi olmaktan çıkar ya da gerçekten asla mutlu ya da özgür olamaz. | ||
|