10 Ocak 2021, Cumartesi
saat: 04:00
contemplating on death Ölümle ilgili yapılan en büyük yanlışlardan biri aslında "yok olmak" ile eş tutmak. Halbuki yoktan var, vardan yok olmak diye bir şey söz konusu olmadığı gibi mümkün de değil. Hepimizin, bir şeylerin bir şekilde bir araya gelmesiyle meydana geliyoruz. Hatta her şey böyle. Değişim hayatın merkezinde olan, en büyük gerçek. Hiçbir şey sabit kalmaz. Değişim bizim var oluşumuzun, bizim beslenebilmemizin, yaşayabilmemizin temelidir. Yani biz yemek yerken iyi, doğarken iyi, yaşarken iyi, ölünce kötü. Ancak bunların özü aynı. Zıtlıklar birbirleriyle yaşarlar. Sağ ve sol u birbirinden ayıramazsınız. Bir şeyin sağ tarafını kestiğinizde, kalan tarafın yine sağı olur. Sol da öyle. Her şey zıtlığıyla birlikte vardır. Dolayısıyla yaşam ve ölüm de birbirinden ayrılamaz. Birinin olduğu yerde, diğeri de olmalıdır. Zira yaşamayan şey ölemez, ölecek şey de yaşıyordur. Zıtlıkların birbirinden ayrılmama nedeni aslında onların boş olmalarıdır. Burada boş dediğimiz şey, ayrı bir benliğe sahip olmamalarıdır. Yani sağ, soldan ayrı bir benliğe sahip değildir. Sağ, sağ olmayan şeylerden meydana gelmiştir. Sol da, sol olmayan şeylerden. Bu şeyler, "tüm evrendir". Her şeydir. O halde sağı soldan ayıran bir şey olamaz, çünkü özleri aynıdır. O halde yaşam ile ölüm de aynıdır. Ne ölüm yabancıdır yaşama, ne de yaşam ölüme. Bu ikisi birbirinden farklı şeyler değillerdir. Bu ikisine farklı anlamlar vererek bunları iyi kötü diye isimlendiren bizleriz. Diyelim ki ölüm kötü. O halde nasıl beslenmeyi planlıyoruz? O halde yorulmuş ya da işlevini yerine getiremeyen hücrelerimizin içimizde kalmasını mı istiyoruz? Ölüm sadece insana özgü müdür? Burada es verelim. İnsan bir bilince sahip olduğu için ölüm kelimesine verdiği mana farklı oluyor. Ancak aslında form değiştirmektir ölüm. Öldüğümüzde, sahip olduğumuz formu oluşturan şartlar ortadan kalkmıştır. Artık başka formlar olmamız için şartlar doğar, o halde bir ölüm, başka doğumlara yol açar. Örneğin bir kağıt parçasını yaktığınızda, artık kağıt yoktur. Ölmüştür. Ancak kül ve duman doğmuştur. Kağıt yok olmadı, form değiştirdi. Çünkü yok olan var olamaz. Var olan da yok olamaz. Buradan yola çıkarak, ben ölümü "form değiştirmek" olarak tanımlıyorum. Yani insan olarak devam edemediğim ve "toprak" olduğum an ben öldüm. Toprağa, kurtlara dönüştüm. Dönüşümüm birçok şeye oldu. O dönüşümlerim de dönüştü, bir hayvana enerji oldu. Burada bilinçle düşünmememiz gerekiyor. Çünkü "ben" boşum. Yani "ben" ayrı bir şey değilim. Ben her şeyim. Her şeye dönüyorum. Her şeye ayrışıyorum. Beni ben yapan şeylere dönüşüyorum yeniden ve onlar da başkalarını o kişiler yapıyor. Kendimizi sistemden, evrenden, canlılardan "ayrı" bir canlı olarak gördüğümüz için yaşıyoruz birçok sorunu. Bununla beraber şunu da düşünelim. Doğduğumuz ve bilincimiz yerine geldiği an öleceğimiz de belli. Yani bu kaçınılmaz bir son. Bundan kaçış yok. O halde bunun üzerinde düşünmek nasıl bir sonuç verebilir? Bunun vereceği tek sonuç anı kaybetmek olur. Bu arada, öldüğümüzde ne kaybederiz? Tek bir şeyi, farkındalığımızı. Farkındalık sahibi olmadığımız anlarda da yaşamıyoruz aslında. | ||
|