09 Şubat 2021, Salı
saat: 16:00
Anlamsızca tüketilen yıllara selam olsun. Ama çok para kazanan bir avukat oldum. Başka türlüsüne de katlanamazdım. Önemsiz biri olmaya asla katlanamazdım. O yüzden pişmanım diyemem. Ama Formidable çalmakta iken de duyarsız kalamıyorum. Geçen gün Netflix'te sırasıyla Marx, Nietzsche ve Freud'u anlatan bir belgesel izledim. Dünya böyle boktan bir yer olmadan önce 2015'te çekilmiş. Tabi ki kendimi Baselophobia geliştiren Nietzsche ile özdeşleştirdim. Sonra 10 yıldır kapağını açmadığım kitaplarına baktım. İnsanoğlunun aza tamah etmesini eleştirdiği yerleri aradım. Hepsini tek tek buldum. Ve sınırsız Schengen vizesi ile kafamın estiği Avrupa ülkesine gidebildiğim günleri andım. Sils'te olmayı istedim. Sahi neden daha önce Sils'e gitmemiştim? Sonra da Eurasian kompleksimi hatırladım. Onu çözmeden rahatlamayacaktım. Kendimi bütün Avrupa'ya kanıtlamalıydım. Yoksa bir dakika bana rahat yoktu. Buralar da bana çok gelir olmuştu. Uyaransız yıllar geçirmiş ve neredeyse ömrümün yarısını tüketmek üzereydim. Perşembe günü dünyanın en büyük teknoloji şirketlerinden birinin İstanbul'daki pozisyonu için bir görüşmem var. Amaç hayatını anlamlandıracak bir iş miydi yoksa kaçıp kurtulmak mıydı? Tam olarak hatırlayamadım, düşüncelerimde kaybolmuşum. Bence mesele Altınoluk'ta sürekli düştüğüm için bana "düshte" diyen Alman çocuklardı. Mesele Norveç'in laik bir devlet olmadığını söyleyen EFTA bebesiydi. Mesele do you belly dance diye soran yüksek lisans öğrencileriydi. Mesele bu sitenin bütün gürültülerine katlanamıyorken, kendi müziğimi istediğim volümde dinleyememekti. Defalarca insanın nereye giderse gitsin kendinden kaçamayacağını test etmiş olsam da... Başka bir hayat mümkündü! Yoksa benim için verilen sürenin sonuna mı gelmiştik? | ||
|