31 Mart 2021, Salı
![]() saat: 05:31
![]() Bir yerin evin olması ne kadar zaman alır? 30 gündür buradayım, Kaştayım, bir kaç aylığına tuttuğum bu ev galiba bir miktar, itiraf etmek istemesem de, evim gibi. Bazen yıllar geçirirsin olmaz ama burada bugün böyle oldu, belki yarın olmaz ama şu an için burası her şey bittiğinde şarabımı açıp güncemi yazdığım yerdir. Evdir. Hava soğuk dışarda oturulmuyor, meftunum sana çalıyor -meftun olma hevesiyle- ses sanki karşıdaki tepelere çarpıp geliyor, güzeldir güzeldir, iyidir böyle. Kendin gibi olabildiğin yer midir ev? Belki de. Bir sürü insanla tanıştım, normalde dikkate almayacağım, uzaklaştıracağım, taşak geçeceğim bi sürü insanla tanıştım. Daha geleli bir kaç gün olmuşken, kalabalık bi ortamda, o ana kadar ya bu da mı gelecek dediğim bir adam o anki hissiyatımı tam karşılayan ama kurmakta oldukça zorlanacağım bir cümleyi 2 kelimeyle özetledi. O adamı daha dikkatli dinlememi engelleyen kalkanı gördüm. Tüm açık fikirliliğimle hayatımı sürdürdüğümü sansam da, birilerinin saçı, başı, telaffuzu, kılığı ve bilimum haliyle ilgili önyargılarımın yüzüme vurulmasıyla dönüp özür dilerim dedim, ben seni şu ana kadar başka biri sanmıştım, tekrar tanışalım mı ben jill valentine. Bazen sıfırdan başlamak bu kadar kolaydır. Bugün 30 günlük ilk etabı güzel bir sıfırlayışla bitirdim. Tek başına dışarda olmaktan ne kadar ürktüğümü farkettim. Tek başınalıktan değil de tek başınalıkla yargılanmanın beni ürküttüğü gerçeğiyle yüzleştim. Şahitsizken evde tek başına olmak ve bunu seçmek korkaklık mıdır? Galiba evet. Daha çok tek başıma dışarı çıkacağıma kendime söz verdim. Öğlen çıktım, meydanda bir yere oturdum bilgisayarımı açtım bir şeyler okurken yine yeni tanıştığım biri geldi hadi gel bi bana uğrayalım sonra gezdireyim seni dedi. Olur dedim. Neyse ki geldiğimden beri otomatik gelen hayırı dememeye çalışıyorum. Gittik, işini yapmasını beklerken bahçesine oturdum, kalkamadım. Neden burda olduğumu hatırladım yine, tam şu an evde gibi hissettiğim evin neden uzun süreli evim olamayacağını ve aradığım şeyin ne olduğunu. Kuşlar geldi, kediler geldi, begonviller patır patır açmamışken, bireyken de güzelmiş gördüm, kafama her an bir limonun düşebileceği korkusuyla apartmanların arasından bir pencereden denizi izlerken bir sigara içtik. Hayat aniden tüm sessizliği, sarılığı ve pembeliğiyle kedileri, kuşları ve bir pencereden görünen maviliğiyle yine güzel bir hale geldi. Bazen işte bu kadar basittir. Hayatımı kendi kendime zorlaştırdığım anları yakalayabilme halini sevdim. Bir kokuya ya da bir sese takılmamak, o anı bozacak şeyleri görmezden gelmeye çalışarak değil de o anı o seslerle kabul ederek kuş sesine inşaat sesinin karışıyor olmasını da severek falan. Yoga hocası olmama ne kadar kaldı acaba tam olarak? En delilerin yoga hocası olması boşa değildir beyler, gün gelecek her birimiz kendi kendimizin yoga hocası olacağız. Böyle siksok farkındalıklarımın yanında ben yine ben olmaya devam ediyorum merak etme. Ben tüm itliğim, götlüğüm ve içimden mi geliyor yoksa öyle mi olmaya çalışıyorum bilemediğim acımasızlığımla varlığımı sürdürüyorum. Mesela tam şu an yanımda S. var, şu an söyleyeceği her şeyi yutarak ama aynı zamanda benim klavye sesimi dinlemekten mutlu olarak karşı koltukta yatıyor. Bir kafası güzel olma halidir gidiyor sürekli, yuttukları, yedikleri, gördükleri ve görmezden geldikleri; hepsini görüp sesimi çıkarmıyorum. Hem dünyasını yıkmak istemem hem de bi yandan hoşuma gidiyor. İster istemez K.'ya dönüştüğümü gözlemlediğim bir kaçış oluyor bu. Bir sürü hali ve bir sürü huyu olması gereken buymuş gibi, edinmem gereken kalkan onun acımasız ama kırılgan görünümlü yıkılmaz kalkanıymış gibi. Belki öyle olursam bir daha kırılmam gibi. Halbuki kırılmak için elimden geleni de yapıyorum, hiç açılmaması gereken yelkenleri hiç olmayacak insanlara açıyorum işte karşımda beni kırılmamam için pamuklara saracak S. dururken. Bu da benim, kırılganlığımı gördüğü için beni pamuklara sarmaya çalışacak insanlardan kaçmakla geçti ömrüm. Neyin ispatıdır bilmem. Kırılacak halim yokken, karşımda saçıma papatyalardan taç örmek için bekleyen adamlar varken gidip hayatında bana yer açamayacak, bak tamam çok tatlısın ama benim de durumum yok diyen F.'yi istiyorum. Hak ettiğimin bu olduğunu düşünmemden midir, kendine yer açma hırsından mıdır, seçilme arzusu mudur? Öyledir öyledir, bazen de işte sıfırdan başlamak hiç kolay değildir. Edindiğim tüm bilgiler, yaşadığım tüm travmalar, görmezden geldiğim ama bildiğim, bilsem de değiştirmekten kaçındığım, şimdi şu an tam bunları yazarken yüzüme yüzüme vuran kendinden kaçamazlığım. Mantık evliliği yapmak bu mudur? Kendi gerçekliğinin ve arzularını, kendin oluş biçiminin seni hep boktan yollara soktuğunu bildiğinden mi yaparsın bu seçimi? Ben yapabilir miyim diye düşünüyorum, mantıklı olduğum her an yapabilirim gibi geliyor. Sonra aynaya bakıyorum, içimde şahlanan yıkımı görüyorum gözümde kimi evlerin tuvaletlerinde. Beni eski bir halimle görüyorsun dedim az önce, artık bana bile bir anı olarak gelen bir halimle. O ben değilim, o bir daha ben olmayacağım dedim. Yine de bana bir zamanlar öyle biri olduğumu hatırlattığın için seni seviyorum ama senin istediğin gibi seni sevemem diyemedim. Sen bana ev olmak istiyorsun ben kimsenin evine sığamam artık diyemedim. Ben üstüme sürgülenmiş kutulardan çıkmak için debelenmeyi severim S., senin ferahlığın beni boğar diyemedim. Benim güvenli alanım da burasıdır, kalbimin ezileceğinden emin olduğum yerdir, mutlu olmak, birinin beni mutlu etme çabası beni korkutur S., hadi kalk yatağa yat öyle boynun ağrır. | ||
|