24 Nisan 2021, Cumartesi
![]() saat: 17:20
![]() Akrobat helva mucize “Ertan nasılsın?” “İyiyim abi, yani fiziken. Ruhen herkes gibi işte, malum durumlar.” “Ne varmış durumlarda Ertan? Aç diiliz, yumurta diiliz. İt değiliz, uğursuz değiliz. Değil mi?” Burhan saçmalayarak komik olmaya çalışırdı. Ertan da buna alışıktı. “Valla abi, seni bilmem ama ben yumurta gibi hissediyorum. Hani içimde güzel bir şeyler var, sarım ayrı, akım ayrı biliyorum. Ama ne zaman kıracaklar da içimdeki o güzelliği ortaya çıkaracaklar, bilmiyorum.” “Akını bokunu bırak Ertan. Ertaaan! Ertaan! Oğlum ne zaman büyüyeceksin sen. Hep mucize bekliyorsun değil mi, bak hatan nerede biliyor musun?” “Nerede abi, yumurta gibi olmak di mi hatam? Doğru diyorsun.” “Oğlum saçma saçma konuşma lan! Senin hatan çareyi hep yumurtayı kıranda aramak. Yumurtasın lan sen, azıcık sık dişini kendin kırıl. Takıl ondan sonra.” “Abi yumurta analojisinin buralara geleceğini bilseydim, valla anlatmazdım.” Burhan Abinin evinden çocuk ağlama sesinin üstüne, ütü fıslaması sesi gelir. Ütü biraz eskidir ve fazla fıslıyordur. “O sesler ne abi, müsait değilsen sonra arayayım seni.” “Yok yok, müsaitim. Bizim kızcık Babasını özlemiş, pantolonumu biraz seslice çekiştiriyor. Oyun istiyor, çocuk işte.” “Bak gördün mü?” “Neyi gördüm mü Ertan?” “2.5 yaşındaki kızcık bile talep ediyor. Talepkarlık evrimsel bir şey, talepkarlık evrimsel çizgimizdir Burhan Abi.” Burhan fıslayan ütüye baktı, hakikaten de çok sesi çıkmaya başlamıştı. Kişilik mi kazanıyordu neydi? Değiştirmek gerek diye düşündü Burhan, sonra bu fıslamaya cevap olarak derin bir nefes ile cep telefonunun vitaline vitaline sıkıntılı pofladı. “Ertan, kaçacak mısın oğlum kendinden hep böyle, 32 yaşındasın lan. Kabullen, tanı kendini. “Nosce te ipsum!” Burhan Ertan’ın fakültede okuduğu yıllarda fakülte asistanıydı. Felsefe doktorası olmasına ragmen hayat onu İştah Pazarlama Satış Müdürlüğüne sürüklemişti. Ertan ise daha azimli çıkmış doktora sonrası yeni kurulan bir Vakıf Üniversitesine kapağı atmıştı. “Abi sanırım ben hiç bir zaman kendimi tam olarak bilemeyeceğim gibime geliyor. Kavramsal olarak en azından, şimdi bak ne diyeceğim kavramsal deyince aklıma geldi. Böyle bilgisayarların açılışında biosa giriyorlar ya hani, benim de biosuma girseler açılışımda, kesin %70-75 kavramsallık çıkar. Teori-pratik dengesizliği böğrüme taş misali oturur, oturuyor yani Burhan abi. Hep böyle oldu.” “Yavrucum sen kendini pratikte bilmelisin. Madem ki bilmiyorsun, düşünmeden yapmalısın. Madem ki düşünüyorsun, artık düşünmeyi kesmelisin Ertan. Oğlum çok yanlış bölüm okumuşuz lan, felsefeci adama düşünme diyorum.” Gülüştüler. Acı acı. Ertan’ın esas sıkıntısı memnuniyetsizliğiydi aslında. Evet kurbancıydı, her Türk kadar. Ama Ertan’ın hayatına baktığımızda eksik parça pek yok gibiydi. Orta sınıf bir aileden iyi bir terbiye check. Öyle fazla lükse kaçmasalar da geçim derdi yaşamadan geçirilen bir çocukluk ve ilk gençlik check. İyi okullar, başarılı geçen bir üniversite hayatı check. Sevdiği bir kız arkadaş check, check check. Ona da check buna da check. Ertan ne istiyordu daha? Ertan belasını istiyordu sevgili okurlar. "Neyse abi boşverelim beni, ben iflah olmam da, sen nasılsın? Şengül Abla nasıl? Nazlı’nın alerjisi geçti mi?" Şimdi bu aşamada yine araya giriyorum ama; Nazlı’nın alerjsine kadar biliyorsa Ertan demek ki bunlar çok sık görüşüyorlar sevgili okurlar. Hani siz düşünemezsiniz, fark edemezsiniz demiyorum. Sakın öyle anlamayın. Peki ya ne diyorum? O zaman nasılsın? “Bok gibi çalışmaya devam be Ertan, ya akademiyi bıraktığımda bilyordum böyle hissedeceğimi. Dışarıda hayat kurtlar sofrası, herkes birbirini yiyor Ertan. Gözü dönmüş herkesin. Hedef baskısı, stres, insan ilişkilerini yönetme. Bence insan falan değil hiçbiri de, şeklen insan gibiler. Dört ayaklı vampirlerle her gün çift kale maç yapıyorum Ertan. Maç sonunda klüp doktorum benim için 2 hafta oynayamaz bu, her yerini ısırık içinde bırakmışlar yazık diye açıklama yapıyor. Ama ben hangi motivasyondan besleniyorsam ertesi gün akrobat gibi taklalar atarak, bukle bukle, burgu burgu işe gidiyorum Ertan. Manyak mıyım, mazoşist miyim acaba ben Ertan? Hı? Hangisi sence?” “Abi bence sen katıksız bir savaşçısın. Hep öyleydin. Sendeki mücadele azmini, ne bileyim yaşama sevincini hep kıskanmışımdır.” “Öyle deme Ertan?” “Nasıl diyim abi?” "Yani bunlar güzel şeyler tabi de, yoruluyorum. Yani yoruldum. Bazen hata ettiğimi düşünüyorum bu işlere girerek." “Burhan abim benim, sevgili-canım abim. Az önce ne diyordun bana, düşünme yap diyordun. Bence kavramsal düşünme ile hayatlarımızla ilgili düşünüp etmeleri ayırmalıyız. Ayticiler gibi drayvları ayırmalıyız bence.” “O ne Ertan öyle, evleri ayırmak gibi. Biz makine değiliz Ertan. Düşünme vakti geldiğinde aha bu kavramsal, bu teorik durum diye sınıflandıramazsın.” “Şaka ediyorum tabi Burhan Abi, hepimiz insanız. Sorun bence yetkinlik sorunu. Yani hep öyle oldu. Spinoza’nın yetkinlik-mutluluk arasında kurduğu ilişki gibi.” “Bizim devrin sorunu da bu. Tam uzmanlaşma mümkün değil bence. Hayat çok katmanlı, herkes çok maymun. Herkes her şeyi yapmak istiyor Ertan. Bu herkeslere biz de dahiliz.” Burhan haklıydı. Herkes bir konuda tam uzmanlaşacakken bir gülme geliyordu. “Helva seviyor musun Ertan? Şengül un helvası yapmıştı dün, akşam gel istersen?" “Of super, gelirim tabi abi. Yağmur’la gelsek çok sorun olur mu?” “Olmaz olmaz ne demek bekliyoruz tabi.” O arada ütü yapan ŞEngül ile gözgöze geldi Burhan. Şengül’ün “hayır olmaz, sevgilisi de gelirse daha büyük bir hazırlığa girmek lazım ve bunun için çok yorgunum” şeklindeki yarım saniyelik bakışını havada kaptı Burhan ama Ertan’a da birlikte gelmeyin demek olmazdı. Çünkü Türk olmak bunu gerektirirdi. “Tamam abi akşama sendeyiz.” İşte böyle şeker okuyucu, Türk olmak demişken, Spinoza konuştuktan hemen sonra bir Türk un helvasına geçiş yapabilir. Ardından karısından varsayımsal bir dayak yiyebilir ve akabinde bütün bunları aynı planda yaşadığı için anlatılmaz bir sosyal haz alabilir. O akşam un helvasının öncesinde Furkanlar Pastanesinin doyumsuz kıymalı böreğini yediler. Yağmur’la Şengül çok iyi anlaştı. Yağmur, Ertan’ın sevgilisini getirdiğine çok memnun oldu. Burhan Ertan’a saydırmaya devam etti. Ertan Burhanların evinde küçük kardeş gibi hissettiği için çok hoşnuttu. etyen. | ||
|