06 Ekim 2021, Salı
saat: 03:23


viktor frankl diye bir amca var. bu adam "insanın anlam arayışı" (man's search of meaning) kitabının yazarı. biraz ondan bahsedelim.

kendisi henüz lise öğrencisiyken freud'a fikirlerini iletmiş mektupla. freud da bu adamın söylediklerini yayınlamış o yaştayken. böyle bir adam. sonra doktor oluyor. ardından doktora da yapıyor üstüne o başka hikaye.

gencliginde de insanların intihar etmemeleri için klinikler kurmus ve ücretsiz onlara bu konuda yardımcı olmus. büyük bir insan.

calismalarını ilerletsin diye abd'ye basvuruyor ve kabul alıyor. ancak o sıra da naziler yavas yavas yaslıları toplamaya baslamis. kendisi de ailesinin alınacagından korkuyor ve ikilem icinde. giderse ailesinde kalacak aklı, kalırsa da pek ise yaramayacak ama, olsun.

bir işaret beklerken bir gün ailesinin evine gittiginde yerde bir bilye görüyor. 10 emir in hepsini bir bilyeye yazmıslar o dönemler öyle saklıyorlarmıs belli ki. denk geldigi bilye de ailenin önemi ile alakalı. bunu görünce vazgeçiyor ve kalıyor.

babası nazi kampında ölüyor.
annesi ve kardeşi nazi kampında gaz odalarında ölüyor.
9 aylık ve hamile eşi çocuguyla birlikte nazi kampında ölüyor.

kendisi de 3 sene nazi kampında kalıyor ve cıkıyor. cıktıktan sonra da calismalarına devam ediyor, doktora yapıyor. ilerliyor adam.

müthiş bir güç.
bu vesileyle okuyanlara bu abimizi tanımıyorlarsa araştırmalarını salık verelim.

--

benim konusmak istedigim konu ise baska. şimdi girişi yaptık. gregory hays, marcus aurelius'un kitabını ingilizceye çevirirken güzel bir önsöz yazmış. orada diyor ki, bu kitap mutlu olmanın anahtarından çok, mutsuz olmamak için bir yol gösteriyor.

işte bu viktor'un "meaning" ini de öyle görüyorum.

-1 0 1
düşünür ve 1 i mutluluk 0 i notr dersek, hayatınıza bir meaning buldugunuzda bu sizi 1 e götürmüyor aslında. çünkü bu meaning i yerine getirmek zor olabilir.

ancak ona gercekten inandıgınız icin, o meaning i gerçekleştirmek için yürüdügünüz yolda karsınıza cıkan seyler sizi -1 e düşüremiyor. cünkü artık o acılar manasız degil. bosu bosuna cekilmiyor. sizin amacınıza ulasmanız icin engel onlar ve cekilerek yenilmeleri gerekiyorlar. iste bu da bizi hayatta tutuyor aslında.

yani eger kimsemiz yoksa yaşamamız için bir neden var mı? o halde yaşamamız için neden oluşturacak bir şekilde yaşamaya gayret göstermeliyiz. ugruna yaşayacak insanlar, şeyler olmalı insanın hayatında.

her gün sona bir gün daha yaklaşıyoruz. geriye döndügümüzde "keşke" ler yerine "iyi ki" ler biriktirmeye gayret etmeliyiz. yaptıgımız eylemlerin manalı olduguna ve gelecekte geri dönüp baktıgımızda kendimize "bravo" diyebilecegimiz ve gurur duyacagımız seyler olmasına ozen göstermeliyiz.

gerekirse geri dönüp cektigimiz acılara da bakıp diyecegiz ki, "bunlar bile beni yıldırmadı". hayat sürekli bir mücadele, bir struggle (cok seviyorum bu kelimeyi) aslında. dün de bunu anlatmaya calistim. hayatın icindeki negatif (bize göre) seyleri elimine edip sadece pozitiflerin kalmasını istemek gerçekçi degil. gerçekci olmadıgı icin de bizi üzer.

yani ironi surada. bizi üzen seylerden kacınmak icin yaptıgımız seyler bizi üzüyor :) halbuki kacınmayacagız. kacınmak yok. kabul edip kurban mentalitesine girmek de yok.

hayat bir paket. insan da öyle. insan kusurlarıyla insan. her şey böyle. cünkü bu kusur dedigimiz sey, zıttıyla birbirinden farklı kavramlar degil. daha dogrusu farklı kavramlar ama ilüzyon bunlar. bunlar ayrı gayrı tanımlanan seyler degil. insan bir. hayat da öyle. paket program.

--

peki bizim elimizdeki sey nedir?
hayat bunların hepsiyse ve biz bu ozellikleri ayırmaya programlandıysak bir şekilde. ne yapabiliriz?

nereye bakacağımızı seçebiliriz. aslında sahip oldugumuz tek güç bu. struggle ettigimiz taraflara odaklanmak yerine sahip oldugumuz guzel seylere ve degerlere, insanlara, doğanın güzelliklerine odaklanabiliriz. bunları ne kdr bitirmeye calissalar da her zaman odaklanacak keyifli bir şey bulunuyor.

su ornegi seviyorum.
hayat bir tren ve biz bu trene baglı canlılarız. bu tren belirli bir rayda gidiyor ve biz bu trenin yolunu pek de degistiremiyoruz.

peki biz ne yapabiliriz?
ya bir şey yapmaz trenin bizi sürüklemesine izin veririz, ya da trenle beraber koşarız. koşmak sürünmekten iyi gibi.

istanbul
hosting