20 Kasım 2021, Cuma
saat: 03:54
sevgili günce; öfkeyle ilgili bir problemim var. önce problemi kabul ederek başlayalım. ardından da bu problemle ilgili bir şeyler konuşalım. bu öfke, dışarıya fiziksel şiddet olarak çıkmıyor. yani öfkelendiğim için kimseye zarar vermiyorum, kimseye saldırmıyorum. ancak aynısını psikolojik açıdan yapmadığımı söyleyemem. zira ilk olarak kendime psik. şiddet uyguluyorum; buna gelicez. ikincil olarak ise karşımdaki insana yapıyorum bunu. kendime zararı şöyle, öfkelenmenin yanlış olduğunu bildiğim ve bundan kaçınmaya çaba gösterdiğim için, öfkem gittiğinde yerini üzüntüye bırakıyor. bu birden fazla kez oldu. söylediklerim için ve öfkem için pişmanlık duyuyorum, o insanı üzmüş olabileceğim için de üzülüyorum. bu shame dediğimiz şey verimli, ve beni muhtemelen öfkeden koparacak olan bu. epiktetos diyor ki, bir ikilem içinde kaldığında hangi tutamaçtan tutacağını seçmek senin elindedir. ben öfkelendiğimde insanların zayıf olduğu taraflarına öfkeleniyor ve sadece onları görmeye başlıyorum. halbuki tam o an, karşımdaki insanın yanlışlarını görmek yerne doğrularına baksam -zira herkesin doğru yaptığı şeyler vardır- en azından öfkelenmeyeceğim ve hem karşımdakini hem de kendimi üzmeyeceğim. bu şekilde karşımdaki insanın yanlışını düzeltme konusunda da bir adım atılacak. zira gerçekten öfke ile tepki vermek sadece o insanı korkuya iter, o da hürmetle değil acı ile gelir. yani başkaları benim dediğimi öfkemden korkarak yapsın istemiyorsam öfkelenmenin gerçekten manası yok. ben, doğru olanı yapmalarını istiyorum ama marcus'un dediği gibi ona izin de vermiyorum aslında. burada birden fazla şeyi de göz önüne almak gerekir ve bunun için kendimle ciddi bir çıplaklığa gelmeliyim. ancak bunun dışında bir hayatım olmadığı için bunu yapmak zor oluyor. bruce wayne'in sarayından ayrılıp kimsenin onu tanımadığı bir yere gitmesinin nedeni oydu çünkü bu sefer gördüğü muamele rastgele bir insanın gördüğü muamele haline geldi. belirli bir yaşa kadar ailemiz arkamızda hami gibi duruyor ve kendimizi savunurken her zaman onların arkamızda oldugunu biliyoruz. henüz kendimiz bir şey olmasak bile, bizi savunacak birileri var - ve bizden güclüler. ancak bundan sonra genellikle insanlar kendi başlarına kalıyor. bu sefer de kötü insanlar tarafından mobbing ve tacizlere uğruyorlar, bazen korkularından seslerini çıkaramıyorlar. iş hayatını düşünelim ya da fizikselliği. sizden daha iri yarı bir insan karşısında fikirlerinizi söylemekten çekinirsiniz. halbuki sizden ufak birinin karşısında erkekleşmek kolaydır. ben bu okul sonrası dönemde de, insanların benim sürekli altımda olduğu ortamlarda yer aldığım için insanlara karşı davranışlarımın altında bu yatıyor mu bilmiyorum. yani bana çok az karşı konuyor, bana posta koyulmuyor -- belki de benim uslubumu bu etkiliyor olabilir mi? bunu düşünmem gerekir. ha, kendimden ufağa dayılanmam. öyle bir karakterim yok. ben doğru bildiğim şeyi kovalarım her zaman - bunda da sorun yok ancak bana insanların cevap vermemesi ve bana karşı koymamaları doğal değil. bunu yapamayacakları bir ortamda konusuyorum ve aslında bu ne kadar doğru? bir kralın halkına bağırması gibi düşünelim. o kral olmasa yine bağıracaktı, ama kral olduğu için bağırmamalıdır aslında. çünkü bilir ki karşısındaki kendini savunamaz. ancak bu savunmasızlık saygıdan ve hürmetten değil, korkudan gelir. bu da en başta doğru bir kralın isteyeceği şey değildir. o halde bir kral, normal insandan bile daha sakin kalmalıdır. yönettiği insanlara objektiften de öte yaklaşmalıdır. -- bir söz, eğer bilgeliğe ulaşmak istiyorsan köle olmaktan kaçınmak yetmez, sahip olmaktan da kaçınmalısın der. ben kendimi hep üst gördüm. insanları da küçük gördüm. kimseyi acayip bir yere koymadım -- kendimi de. biri yaparsa herkes yapar, ben yaparsam başkaları da yapar dedim. ve dedim ki ben kendi dünyamın tanrısıyım. hayatımın tanrısı benim. bu bir ideal elbette ve gerçek değil. ama bu sözümde aslında kendimi yüceltme amacı taşımıyorum zira herkes kendi hayatının tanrısıdır. ben sahip oldugum özgüveni gösteriyor ve diyorum ki, siz de buna sahip olabilirsiniz. ama olamıyorlar, ya da olmak istemiyorlar; bilmiyorum. yalnız sanıyorum ki bu benim görevim değil, insanların "daha iyi insan olmaları" için ekstra çaba gösterdiğim zaman onların bu yolu seçmemeleri beni rahatsız ediyor ve tam olarak neden ediyor bilmiyorum. belki de dünyanın gerçekten daha güzel bir yer olması gerekiyordur ama ikinci sorun da burada. başkalarının davranışlarının beni etkilemesine çok izin veriyorum. tanrı olayı gerçek değil ideal demiştim ya, işte burada. bilge insan bunlardan etkilenmemeli - zaten bilge değilim ve yolunda yürümeye gayret ediyorum ama bu benim için çok güzel bir ders. yaşadığım pişmanlık ve utanç beni eğitecek. bu acıyı bunları okuyanlar değil yalnızca ben yaşıyorum ve bunu paylaşmak da kolay değil. -- neye inandığınıza göre değişir ama aristo'yu dinlersek bazı insanların bazı şekillerde olmasının bir nedeni var. belki de yoktur ama onlar neden seçebilir ve insan kendi tipine göre bir görev seçmelidir. örneğin güçsüz bir insan halterci olmayı seçmemelidir. öyle ki çocukluğumdan beri belirli bir tipte, belirli bir formdayım ve bunun avantajını yaşayamıyorum. bunu fark ediyorum mesela. avantajı zihinsel olarak geldi ve benim ufkumu açtı. daha büyük resme bakabiliyorum. kendime güvenim çok fazla - ama gel gelelim yukarıda anlattığım korkuyu insanlara iteliyor ve aslında etrafım dürüst insanlarla dolu değil. bir insanın yanındaki en dürüst insanlar muhtemelen hemcins arkadaşları. bir şeyi amaçlamayan tek insanlar onlar olabilir. bu da üstüne düşünülmesi gereken bir konu olarak kenarda dursun. neyse günce.. özetle, bazen sahte bir hayat yaşayıp yaşamadığımı düşlüyorum. ama şu net ki, sahte olsun ya da olmasın zaten bu sahteliği sorgulayacağım bir imkanın olmaması için; eğer bir kralı oynayacaksam bu kral hürmet toplayan bir kral olmalı - zira gelen davranış hürmet mi yoksa korku mu bunu insan anlayabilir. korku dediğim de genel düşünülmeli, hürmet dışı olarak düşünelim bu context içerisinde. -- her şeyin bir bedeli var. öyle ki bu yaşanan sıkıntılar, bunları yaşamamak için ödenen bedellerdir. ne kadar ödeyeceğimiz de bize bağlı. dikkatsiz olursak, çok öderiz - biz öderiz ama. eğer dikkatli olursak, daha az zararla atlatırız. | ||
|