27 Aralık 2021, Pazartesi
saat: 10:54


Kaliteli yaşam, kaliteli insanlar, cart curt. Her ikisi için de elbette kendi kriterlerim var, fakat, ikisi hakkındaki klişe görüşlerden de oldukça uzağım.
Neymiş efendim, etrafımızdaki beş kişinin ortalamasiymisiz mesela. Duyduğum en saçma düşüncelerden biri.
Benim vakit geçirdiğim insanlar, beni çok bağlamaz, değiştirmez mesela.
Kaliteli zamana gelince, dünyanın pek çok güzel, parmakla gösterilen şehrinde bulundum mesela fakat hiçbirinin sokaklarında dolaşırken, cankayanin yamalı/bozuk caddelerinde, birbiriyle uyumsuz evlerinin arasında, insanların ise yetişme koşturmacasinin arasinda bir sabah yürüyüşü kadar da keyif almadım.
Fazla kasılmaya hiç gerek gormemisimdir zira. Yani bir açıdan kritersizim, insanlarımla ilgili de böyle bu. Zaten beni o yüzden severlerdi.
Şimdi, yılda bir iki gelince görüşüyorum insanlarımla. Onların kosusturmacasi, onları tanıdığım zamanlardan biraz farklı. Çok değil. Aslında dertleri ve defolari da hemen hemen aynı. Zaten onları bu halleriyle bayağı sevmiştim. Fakat, artık gozlemleyebildigim bir durum, bana, benim artık başka bir hayatım olduğunu gösteriyor ve referans noktam da bu yıllardır tanıdığım insanlar yine.
Artık, seyrek ziyaretlerimde çok net bir şekilde parıldayan bir davranış var. Tatlı bir heyecanla karşılıyorlar beni, ve bayağı bayağı büyük bir saygı ile. Ama bu saygı, ben aralarında olduğum zaman var olan o saygiyla aynı değil, bu aslında uzun süredir gorusmedigimiz için, ve o gorusmedigimiz zaman için benim hayatımda olup bitenlerin ne olduğu ile ilgili varsayımlardan kaynaklanıyor. Çünkü, o klasik dışarıdan gelen kişiden defo saklama halini görüyorum.
Camon yani, dostum, o defolarini biliyorum, defalarca üstlerinde konuştuk, hatta beraber tadını çıkardık o defolarin. Benimle defo gizlemece oynama yani.
Ama yok birbirinden bağımsız tüm insanlarda istikrarlı bir şekilde görüyorum.
Ya bana saygı duyma, beni sev. Ben o yüzden sana geldim.
Böylesi biraz boktan oldu.
Misafire duyulan saygı , o gözünün içine bakma hali falan çok hoş, fakat misafir olmak sucks.
ne bileyim, cins bir yalnızlık. Benim arkadaşlarım, yurtdışından bi arkadaşları geldiğinde, sanki biraz böyle triplere gidiyorlardı. Yani biz her akşam toplaniyorduk, bir akşam o arkadaşlarıyla da toplanirdik. Böyle bok gibi bir ortam olurdu, yine defo saklamali. Ben uyum sağlamaz, uyum saglamadigim için biraz yadirganir fakat iyi eglenirdim. Şimdi, aynı şeyi biraz ben yaşıyorum sanırım.
Hatta bu durum sanki evde bile geçerli, ben gelince, sanki bazı durumlar dolaplara kapatılıyor.

Işin özü, şikayetçi olunacak bir durum yok, bir dışlanma hali de yok, ama artık beni eskiden olduğum kişi olarak tanımıyor sanki hiç kimse. Rahatsız edici olmayabilir, çünkü gerçek bir yabancılaşma sezmiyorum, fakat, bu, rahat hissedecegimi umduğum yerde, biraz bugulandiriyor ortamı.
Sanırım artık geçmişimden kimsenin yakın arkadaşı değilim. Ya da, belki yine yakın arkadaşım, ama kimsenin candan arkadaşı değilim. Henüz tam tanımlayamadim.
Ben hep hayatım boyunca, yanımda taşınabilir bir geçmiş üretmeye çalıştım. Taşıdım da geçmişimi yanımda hani, fakat, buna rağmen, aslında bambaşka bir yerde yaşayıp arada sırada uğradığında nezaketle karşılanan bir kişi oldum çıktım geçmişim için.
Heralde, ancak bu kadar olabiliyor. Bu da çok güzel bir şey, fakat belli ki artık o geçmişin dışına çıktım ister istemez. Dolayısıyla, yeni bir geçmiş yapmak gerekiyor.
Düşünüyorum, mesela son üç yılda başka bir yerde yeni bir geçmiş de ürettim ama aslında, o yeni urettigim geçmiş, eskisinden de daha çabuk kapandı.
Heralde, insan gençliğinin enerjisini vererek uretebildigi kadar sıkı baglanabildigi bir geçmişi, yaşı ilerledikten sonra üretmiyor. Ürettiği yeni gecmisler daha soluk, daha kolay kopulabilir oluyor.
Bu yüzden de, yeni ortamlarimizda daha mesafeli, daha az insan içeren yaşanmışlıklar olusturabiliyoruz.
Entropi yorulmak bilmeyen bir entrikaci.

istanbul
hosting