10 Nisan 2022, Pazar
saat: 16:08
Hiç anlam veremedigim kimi şeyler var, başıma gelince şaşırıyorum. Biraz, yıllardır dinlediğim bir şarkının sözlerinin ne ifade ettiğini bı anda anlamak gibi. Duygusallık, çok da benim işim değil. Becerdigimi de sanmıyorum. Ben kendimce çokça duygulu olduğumu düşünmeme rağmen, hatta fazlaca, genel duygusallık anlayışına göre baya duygusuz falan bı insanim. Çok insanlar kırgınlıkların belirtti, ordan biliyorum. Hatta, kimi insanların beklediği duygusallikta yanıtlar veremedigim için aramıza mesafeler falan koydular. Şikayetim yok, buradan da anlaşılabilir zaten. Eskiden, duygusallık ve geçmişte yaşamak çok içiceydi, biraz onun etkisi varmış benim yanlış okumalarımda, ya da uyumsuzlugumda. Şimdi, daha bu sabah, hayatım çok güzel. Geçmişe atfettigim önem azalarak bitmiş, normal bir insan seviyesine gelmiş. Hoşuma gidiyor geçmişim, ya da üzüyor, ama çok da takmıyorum hani. Olması gerektiği kadar geleceğe ve şimdiye yönelmiş, geçmişin de tadını çıkarır bir haldeyim. Çok hoş. Düşünsene, hiç bir travma yok bir kere. Ne kendi davranislarimdan bir utancim ya da pişmanlığım, ne başkalarının davranışlarından bir öfkem ya da kırgınlığım var. Her şeyi olduğu gibi kabullenmenin dayanılmaz hafifliği omuzlarımda, eskiden çekip hiç duzenlemedigim fotoğraflar arıyorum ( bak hobilerime bile donuyorum, yaşamaya başlıyorum.). Büyük düşler çalıyor. Tabii ki, o zamanlar duyumsadigim her şeyi yeniden canlandırıyorum istemeden, o zaman elimdeki fotoğraf makinesini nasıl keşfetmeye çalıştığım, "amatör perspektifi" diye adlandirdigim o garip açıları keşfedisim, yeni ve bambaşka bir dünyada olup, "yoo hiç de bambaşka değil, aynı" triplerinde dunyaya bakışım falan. Şimdi insan düşününce, nasıl da görmezden geldiğini fark edebiliyor. Aslında, ne çok cirpinmisim tutunabilmek ve varolabilmek için kendi içimde. Ne debelenmisim zorlukları kolay etmek için. Sonra, şarkının o güzel keman kısmı geldi, önümde de çektiğim fotoğraflar, Türkiye'ye gelislerim ve oraya geri dönüşlerim, film gibi. Yani o kadar sinematografik ki, içime Ted mosby kaçtı , seslendirmeye falan başladım. Heralde, üç dört yıldır o zamanki hayatıma bu kadar yakından bakmamıştım (ki bunun bir kısmında hala o hayatın içindeydim) Yani demem o ki, ben iyi cocukmusum, güçsüz ama istikrarlı bir şekilde iyi de bir mücadele vermişim. Hani balığı sudan çıkarıp teknenin üzerine bırakırsın, cirpina cirpina suya geri dönmeye çalışır ya, sonunda ya döner özgürlüğüne kavuşur, ya da boğulup gider. Ben de bogulmanin ucuna kadar gelmişim cirpina cirpina. Ama ölmemisim. Tabii klasik hikaye akışı, suya düşmeyi becermis olduğum şeklinde bitirmeyi gerektiriyor, ama ben isterim ki, "suya dönmemisim de oracıkta, ölmek üzereyken, son nefeste, evrimlesip, ayak kayak çıkarıp, yürüye yürüye gitmişim" diye bitireyim. Ama hangisi doğru tam bilemiyorum. Ha bir de çok aşıkmışım. Çok seviyormusum. Yürümedi o ilişkim tabii, çünkü aslında "aşkın gücü her şeyi yener" biraz salak bir deneme imiş. Aşkın çok büyük olabilir, fakat büyük engelleri aşamayabilir. Aşkı, engelleri aşma yeteneği ile test etmek çok saçma imiş. Çünkü ikisinin alakası yok. Işte, Ted de tam burada geldi, ben de bı anda kendimi, şansım olsa, nasıl o zamana geri dönüp her saniyeyi daha değerini bilerek, nasıl o dünyaya sıkı sıkı sarılarak geçireceğimi hissettim. Işte bu da, benim hayatımda ilk defa geçmişe dönüp bir şeyleri değiştiresimin geldiği andır. Yok yani, o ilişkinin bitmesine izin vermezdim değil. Başlamış ve bitmiş olan o ilişkinin, o başlangıç ve bitiş noktası arasına sıkışmış olan zamanı var ya, işte onu daha da kucaklayarak yaşardım. Çünkü, zor bişey böyle güzelce sevebilmek, sevilebilmek. Sonra bı anda fark ettim, "oğlum, aradan yıllar geçti, bu insan yaşıyor mu ondan bile bihabersin". Hani filmlerde oluyor ya, lise aşıkları kırk yaşında bir araya gelip anlamsız anlamsız birbirine salça oluyorlar. Bak mesela, bunu ilk kez anlamlandirdim. Bazı şeyler cidden geçmiyor. Çünkü, kalmış kafanın içinde, dış dünya hiç dokunamamış. Fakat neyse ki, ben salça olmam :) o kadar da değil. Hadi Ted, git işine. Iki övduk, empati yaptik diye simarma hemen, hala malsın. Demem o ki, kırgınlıklarımdan da hosnutum. (Ya da belki yine o zamanlar yaptığım şeyi yapıp, bazı şeyleri görmezden gelip hayata tutunmaya çalışıyorum). Hehe. Bilemem. Her halükarda, an itibariyle dışarıda parıltılı bir güneş, tarihi bir şehir ve haruncugumun büyük düşlerle ilgili paylaştığım duyguları var. Evet iste, benim hayatımın beni mutlu eden yani bu, hep büyük düşler gördüm, kimi gerçek oldu, kimisi olamadı. Ama sonuçta, düşler güzeldi. Ölüp gittiğimde, ulaştığım ve ulasamadigim düşlerden başka ne kalacak ki gözümün önünden geçen? Her insan, ayrı bir büyük düşüm, her hedefim ayrı bir büyük düşüm. hep de güzel düşlerim oldu. Oh be. Aynen devam. | ||
|