31 Mayıs 2022, Pazartesi
saat: 09:48


Sanki hayat aşkları, dostlukları kepçeyle veriyormuşçasina...
"Hayatın bi bok verdiği yok, ama biz bir şekilde aldiklarimizi da ne güzel israf ediyoruz öyle, sanki hiç emek harcamamış gibi." Derdim, ama artık biraz öğreniyorum kendine fazla yüklenmenin zararlarını. O yüzden ne zaman ağzıma böyle bir cümle gelse, sarf etmeden önce üstünde biraz düşünüp kendime haksızlık etmemeye çalışıyorum.
Sonuçta, aşklar, dostluklar, başarılar, güzel anlar, kötü anlar, bunların hepsi emanet üzerimizde. Bir süre bize kalıyor, sonra geri alıyorlar. Istersen değerini çok iyi bil, istersen ağzına sic, bişey fark etmiyor aslında. Biz de dünyanın üzerinde emanetiz. Aynısı muhtemelen dünya ile bizim aramızda da geçerli, o yüzden dünyanın adil bir yer olması çok önemli ya da anlamlı bir olay değil galiba. Kendimize gereksiz yüklenmek gerektiği gibi, hayata ya da dünyaya da gereksiz yüklenmemek gerek.
"Beni sakın/asla bırakma" ne klişe bir söz gibi di mi, heralde herkes defalarca duymuştur. Ama bugün bir film izlerken fark ettim, ben hiç duymadım. Aslında çok da klişe değilmiş, ben hiç duymadigimdan bok atıyorum sanırım duyanlara ve söyleyenlere. Belki de iskalamisimdir, kendime bok atmaya da gerek yok şimdi.
Gece hiç uyumadım, niye bilmiyorum. Şimdi sabah oldu, nasıl tatlı bir uyku bastırdı.

Benim bu bunalimlarim hep yaşamamaktan. Gençken yaşıyordum. Insan yaşlandıkça ölüyor galiba, ya da daha az yaşıyor. Yaşam gibi bir akışın içinde, edindiğin kimi tecrübelerin ya da anıların etkisiyle kendini izole ederek varolmaya çalışmak ne kadar da aptalca halbuki. Ama hiç zeki olduğumu iddia etmedim zaten. (Yalan, tanıdığım en zeki insanım :d)
Bu sabah spectrum dinliyorum. Bir gün aşık olursam bence kızın saçları da florence gibi kızıl olur. Ama boya da değil yani.bir festivale gidesim var ama kıçımı kaldıramıyorum. Kalabalıkları özledim, sarhoş insanları özledim.
Bir haftalık hava değişikliğin sonucu, tam yeni doğum günüm olacağını düşündüğüm, yeni hayatımı yaşamaya basladigim dönemde, bir iki gündür, sanki-sanal bir depresyonunu atlatmislik var üstümde. Kendimi mi kandiriyorum, yoksa yine yaşar mıyım acaba? Yaşamak istiyorum çünkü. Insanlarım olsun, boş boş konuşup gülelim, oraya buraya gidelim, bazen dünyayı kurtaralım istiyorum. Yoklar, ama sanki istersem olurlar.
Aptal saptal maceralar beni bulmasın, düzgün stabil iletisimlerim olsun istiyorum. Sevdiğim insanlar olsun, birilerine değer vereyim istiyorum. Isimde başarılı olmak için ne dünyaları ne de kendi hayatımı yakayım istiyorum, güzel güzel yolunda gitsin her şey işte, yormasin beni.
Evet evet, artık yorulmadigim bir hayat istiyorum.
Neydi o, tanrı sen intihar planları yaparken yukarıda gülüyordu di mi, eminim benim bu isteklerime de guluyordur.
Gülsün bakalım. Belki bir gün, yok yok bir akşam, şöyle çıkarım, bir viski icesim gelir, bir yere girerim, içeride bir piyano olur ve Lana del rey şarkı söylüyor olur, ona da fitim bak. Olur mu olur aslında, olması için en öncelikli koşul benim o koca kara kıçımı kaldırıp dışarı çıkmam bence.
Geçen gün bir konser ilanı gördüm, bildiğin bizim duman. Kaan falan hani. Onlar geliyorsa belki mor ve ötesi de gelir. Tabii kaanı izlemeye gitmeyecektim ama mvo ye giderim. Hatta "hep aynı ceket" pankartı da açarım. Hatirlamazlar kesin. Belki de hatırlarlar. Insanların hayatlarındaki etkimizi de kucumsememeliyiz. Ya da, uykusuzluğun verdiği saçmalama eğilimini. Ama uykusuzluk sacmalamalarimi, mutlu sarhoslugumla ozdeslestiriyorum. Sarhoş olduğumda nasıl mutlu bir salaksam, uykusuzken de mutlu bir sacmalayanim.
En kısa zamanda İtalya'da bulunmak istiyorum. Fakat hakkını vererek. Ayrıca, duty free den djarrum aldım. Nerden aklıma geldi anlamadım. Ama iyi ki gelmiş. Yüzyıl geçmiş o citirtilari son duymamdan beri.
Şimdi 1920lerdeki müziği düşün, ve onun nasıl 60larda, yetmişlerde, seksenlerde gittikçe guzelleserek en sonunda doksanlara evrildigini düşün. Işte şimdi 2030 da falan ölürsem, kaciracagimiz güzel şarkıları düşün. O yüzden en azından 2100 e kadar falan yaşamak lazım. 2090larda çocuk olanları izleriz hem, kendimizi izlemek gibi olur. Bence hoş olur. Bu arada 2014-2018 arasında dünya savaşı da olmadı. 2040-2045 arasında da savaş olmadığı farkındalığını yaşayıp, bir yüz yıl önceki insanlara aşağılayan gözlerle bakma şansını da kaybedersin otuzlarda ölürsen. Bu kadar ölüm molum konuşunca tabii ki Amy Winehouse acmaliydin YouTube, çok yapay zekisin, hatta galiba empati bile yapıyorsun. Ama ben 30larda ölmek derken, yaşı değil yılı kastettim mehehe.
Neyse, yeni yasantimin yeni bir gunu beni bekliyor. Ben de en azından bir turk kahvesi hak ediyorum.
Çünkü oyunbozanlik yapmak için orta şekerli türk kahvesindeki şekerlerin yanması ile ortaya çıkan enerjiye ihtiyaç var. Ve ben 78 kiloyum.
Sevgiler.


istanbul
hosting