07 Haziran 2022, Salı
saat: 13:53
Bir süredir hakkında okuyup okuyup dikkate almadigim bir şey var. Genç insanın beyni ile orta yaşlı insanın beyninin işleyişi arasında fizyolojik farklılıklar var. Detaylarına inmedim, beynin hangi bölümü hangi yaşta nasıl çalışıyor, henüz incelemedim, çünkü diyorum ya gozardi ediyordum. Fakat, bu nasıl bir dönüşüm ise, artık bende de tamamlanmış durumda. Ben bundan dolayı mutsuzum. Cidden, kahvemi hazırlarken bir anda yandı ampul. Tabii biliyordum böyle bir dönüşümü, ve bayağı da uğraşıyordum önüne geçmek için. Hatta, o geçişi kendimce düzenledim bile. Ve, olmuş işte. Ne fark var diye düşününce tam bir cevap veremiyorum aslında, bana, sanki, enerji korumaya yönelikmiş gibi bir izlenim veriyor. Enerji gibi kendini de daha çok koruyorsun sanki. Daha gençken mesela, bana, o klişe "duvarların var" lafını söylediklerinde pek sallamazdim, çünkü bayağı kolaylıkla indirip kaldirabiliyordum o duvarları. Fakat şimdi, iki üç kat daha eklendi, Bizans surları gibi oldu ve duvarları kaldırmak acayip enerji gerektiriyor, ve haliyle, enerjiyi korumak istiyorsun. Ne bileyim, mesela, belki de COVID ben erken yirmilerdeyken çıksaydı kesin geçirirdim, ama otuzlarda çıktığı için, çıktığından beri hastalanmadim bile. Bilemiyorum Altan, belki de mal bulmuş mağribi gibi, herşeyi bu ampule bağlamaya calisiyorumdur şu anda. Fakat, hiç örneklemeden söyleyebileceğim bir şey varsa, o da beynimin artık farklı çalıştığı. Sanırım eskiden salgıladığı hormonları artık salgılamıyor, sanki kaynaklar tukeniyormus gibi bir yaklaşımı var. "Himm, şimdi hiç boşa seratonin harcamayalim" gibi. Dahası, bence artık nöron networkum de değişti. Bağlantılar bence eskisi gibi değil. Buna rağmen, altyapının aynı olduğunu da hissediyorum, ben yine benim.ama sanki, bu yeni düzeni tanımadığım için olup bitene çok korkak yaklaşıyorum, ya da, temkinli. Krizleri oldum olası sevmezdim, fakat artık muhteşem bir kriz erteleme/engelleme mekanizmam var. Kendime biraz kızdım, çünkü benim işim benim aslında, kendimde olup biten. Bu konuyla taa Montaigne okuduğum zamanlar barisip kabullendim, o yüzden, kendimde olan böylesine bir değişimi fark edememiş olmak, canımı sıktı. Sanki bir gece Ankara'da uykuya dalıyorsun ve Bari de uyaniyorsun, ev aynı, ama camdan bakınca dışarısı farklı. "Yav bilgisayarım da yanımda,uzaktan çalışma da var, dizimi izlerim, keyfime bakarım" diyip, dışarıya hiç çıkmamak gibi bir durum bu. Gez dolaş, keşfet, değil mi? Sonuçta, özene bezene sekillendirdigim beynim, dönüşümünu tasarlayıp yollar cizdigim o oluş, kozasindan çıkmış. Ama bende doğuştan var zaten bulunduğum yerde kalma eğilimi, hatta, kordon boynuma dolanana kadar yerimden kipirdamama eğilimi. Ama bu sefer net gördüm ki, yerinde saymak hiç hoş değil. Her ne dönüşüm olduysa oldu, ama ben bı yararını görmedim daha. Hatta, oturup kendi kendime hayiflaniyorum, nerde benim o eski beyin aktivitem diye. Yıllarca gelistirdigim insan ilişkilerim, mesleki yeteneğim ... Hiçbirinin izini görmedim bir yildir, Ankara ziyaretlerim dışında. Hatta kendi kendime, yavaş yavaş, tanıdığım bildiğim insanlar arasında olmanın bana iyi hissettirdiğini kabul ettirmeye başlamıştım. Benim cinyis kardeşim, o zaman burada da insanları tanı ve bil. Neyse ne işte, güzel aydınlandim yine. Biraz germe hareketleri yaptırmak lazım beyne. Şöyle elinden tutup biraz yürütmek, yeri gelince denize atmak falan. Sonra zaten o alır yürür. Ben de sevdiğim konuma geçerim, ayaklarımı uzatıp, şampanyami koyarım keyifle izlerim. Ay resmen devrim. | ||
|