13 Haziran 2022, Pazar
saat: 05:03
Bugün çok basit bir şey yazmak istedim. Aslında, çocukluktan beri ifade etmekten, hatta cümle içinde kullanmaktan cekindigim bir şey, sevgi. Acaba ilk kime ne zaman "seni seviyorum" dedim, bak cidden hatırlamıyorum. Sadece hoslandigim kıza falan da değil, tüm tanıdığım insanlar içinde. Hatta belki, ailemde kimseye kurmamış olabilirim bu cümleyi. Cidden merak ettim şimdi, acaba kaç kişiye soylemisimdir. Neyse, geldiğim yer bu oldu işte. Sevgi. Bugün bı film izledim, hatta biraz sarsıldım bile, ama o film ayrı bir konu. Filmde, "olenle olunmez, kalanlarla yaşayacaksın" gibi bir cümle geçiyordu. Pırt diye bı anda düşündüm, yaşamak için cidden başkaları lazım. Yaşadığım zamanlarda vardı baskalari, ben hiç hoslanmazdim onların varlığından. Hala daha hoşlanmam zaten, hala bir hayatta ne kadar az insan varsa o kadar iyi gibi geliyor bana. fakat, işte, beğenmeye beğenmeye o nüfusu tükettim, kimse kalmadı hayatımda. Tesadüfe bak ki, hayatımda insan kalmadiktan sonra, tam da hayal ettiğim gibi bir hayata kavuşunca, pek de yasayamadigimi fark ettim. Yani harika yaşıyorum teoride, dışarıdan bakan cidden bı bok sanıyor. Ama şimdi artık, bende hayat kalmadı, ve sanırım sebebi, hiç bir şey ile hiç bir bağının kalmaması. Mesela, kendime bir kokteyl hazirlıyorum şu anda. Çeşitli karışımlar falan yapıyorum, kendi marka kokteylimi geliştiriyorum :). Keyifli bir iş. Fakat, aramda bir bağ olan insanlar varken hayatımda, ulaştığım tat asla yetmezdi, daha da düzeltmek için acayip bir motivasyon duyardım, çünkü paylaşırdim. Arkadaşlarımla paylaşırdim, sevgilimle paylaşırdim. Beğeni almak değil bak, paylaşmak. Şimdi kendimle paylaşıyorum, e şu an içtim, bence tadı fena değil. Çok da özel bir şey yapmama gerek yok. Işte, hiç bir bağım olmayınca, gelişimin durduğunu fark ettim. Arkadaşlarım yoksa dışarı cikmama da pek gerek kalmıyor mesela, görmek istediğim kimse yok ki. Ben de pek surtuk sayılmam. (Bir sevgilim beni telefonuna surtuk diye kaydetmişti, hehe) Kendi kurduğum dünya güzel ve bana yetiyor. Çok daha azı da yeter zaten. Genişlememe gerek yok. Işte, bir yıldır falan bir amacından, hayallerinden kopma krizi yaşıyorum ya, o da tam bundan. Sevdiğim kimi insanlarla paylaşamicaksam, hikayeler anlatıp durdugum insanlarım yoksa, niye hikaye biriktireyim, neden kocaman bir balık yakalayayim? Işte belki de, ben gerçekten küçükken hayal ettiğim gibi bir yazar olmaliydim. Hikayeler anlatacagim insanlar olmalıydı. Neyse, sevgi. Insan sevmiyorum, hayvan seviyorum ama sorumluluk anlayışım ve felsefem gereği bir hayvanı da misafir edip bağ kuramiyorum, geçmişinden kimse kalmadı, geleceğime kimse gelmek istemiyor zaten, bir canlı sevmeyince, yaşadığım güzel şehri de sevemiyorum, doğa yürüyüşlerimi, ve en önemlisi işimi de sevemiyorum. Kafamda sürekli "kardeş olmuyorsa olmuyor, daha da uğraşmam" diyip gitmek var falan. Geçen düşünmüştüm, o zaman sevecek insanlar bul, yani vb. Diye. Ben pek inanmıyorum arayarak bulmaya ya. Bugüne kadar sevdiğim hiç kimseyi arayıp bulmadım mesela. Kendiliğinden oldu hepsi. Olsa olsa seçim yapmisimdir. Sonra düşündüm, olm, bunca film, kitap, insanlar hayvan gibi seviyor. Hadi ben kıl biriyim, anladım (ki bence tüm killigima rağmen bayağı da sevmiş bir insanım), peki beni niye kimse sevmiyor aq? Valla bak, o da ayrı bir boşluk. Sevilmek lazım. Hani, "yea daha neler çıkar karsima hehe" derdim yirmilerin başında olsam, ama kırk yaşına geldik daha ne çıkacak karşıma. Çıkan çıktı. Hatta, Facebook'un başındaki fikri düşünüp tanıyıp bildiğim insanların fotoğrafını içeren bir kitap yapsam bayağı kalın da olur. Ulan onca insanın içinden hiç biri mi sevmez beni yav :D Neyse efendim, benim de şu donemimin sınavı sevgisizlikle mücadele etmekmis deyip, keyfime bakmaktan başka pek çarem kalmıyor. Bu kadar yazdım, bari kokteylimi biraz daha güzelleştirmeye çalışayım. Evim çok hoş oluyor (gerçi içimde bir his sürekli "önümüzdeki ay pilini pirtimi toplayıp gideceksin" dediği için durmaksızın, kurulmak da çok zor oluyor. Bir de şunu düşünmek lazım, belki de ben insanları kendimce pek sevdiğim halde, bugün kimsecik kalmadığı için yaşadığım hayalkırıklığı da var üstümde. Ne bileyim, nasıl işinden atılmış adam gidip aşık olmaz, ya da festivale gidip muse dinlemez (dinler mi lan yoksa!), Ben de öyle bağ kuramiyorumdur. Ama yine de, valla kıskanıyorum böyle filmlerde adam çocuğuyla balığa çıkıyor, başka bı adam sevgilisiyle konsere falan gidiyor. İçim çürüdü. Neden biliyor musun Altan -siz de Bodrum'a gidiyorsunuz mesela-, çünkü, bugün duvar boyarken fark ettim ki, bir lekenin olduğu yeri beyaz yapmaya çalışıyorsun, fırçayı duruyorsun, bembeyaz görünüyor, "oh bu oldu" diyorsun, sonra, o boya kuruyor ve bir bakıyorsun, kapamaya çalıştığın leke kendini belli ediyor boya kuruyunca. Işte bana olan da bu bence. Üzerimde geçtiğimiz on yıldan kalan çok leke, çok olmamislik var. Üzerini boyuyorum, geçti diyorum. Kuruyor. O leke hala orda. Napayim, duvarı mi yikayim? Çocukken, o lojman duvarlarını deli gibi boyayinca annemle babam bana çok kızardı, vallahi bilmiyordum a dostlar. Şimdi olsa bembeyaz olurdu o duvarlar biz ayrılırken. Ama bence yine de salaklar. Bence bir çocuğun duvar boyaması süper bişey. Bir çocuğum olsa, evin bir duvarını ona ayirirdim istediğini çiz diye. Işte anamla babam bunu yapmadı, benden beyaz duvarlar talep ettiler. Şimdi, ben duvarları hiç kirletmiyorum. Pırıl pırıl bir yaşantım var, ama bok gibi. Keşke hiç uymasaydim o boomerlara. Ama onları suçlamak da zor ve bu durumla ilişkilendirmek de zor. Insan bir kere duvarları kendi boyayinca, kendiliğinden vazgeçiyor kirlilikten. Bembeyaz, insan eli değmemiş, bomboş duvarlar kalıyor elinde. Oeh, için çürümüş ve, ne drama yaptım. Kokteylimi dibinde ahududular var.ve içtikçe yaklaşıyorlar. Artık yazmayı bırakayım da, sıra ahududulara gelsin. | ||
|