19 Ağustos 2022, Perşembe
saat: 00:26


"hayatı özlemek" çok tırt bir kavram, o yüzden depresyonlarimda falan kendi kendime bile söylemem"hayatı ne kadar da özledim" diye. Söyleyemem de tiksinirim zaten. "Bana bakın, ölü gibiyim."
Bütün ilgi çekme edebiyatından oldum olası hoşlanmam zaten.
Fakat, bugün, bir fotoğraf çektim ve düzenledim. Aslında bayrağıdır yine kendimce ufak tefek fotoğraflar çekiyorum, ama bugün bir anda içimde o en sevdiğim fotoğraflarımla oynarken hissettiğim duyguyu hissettim. Şimdi iki saat o duyguyu aciklamiyacagim, ama sonrasında şöyle dedim yürür ve Florence'i dinlerken "olm kendi hayatımı çok özlemişim." Ve bunu söylediğim için de tiksinmedim hiç.
Tabi aslında bu his sadece o ana özel değildi, düşünce de o fotoğrafa özel değildi. Işte aylardır kendime geldim gelicem, yok yok gelmiyim az daha tembellik yapayım falan diye aslında çok keyifli fakat hiç benlik olmayacak kadar atıl bir şekilde yaşarken, önce bir aylığına ailemi ağırladım. Ardından, daha önce yaşadığım yerde edindiğim en yakın arkadaşlarımdan birini ağırladım.
Bence bu agirlamalar, çok güzel denk geldi zamanlama olarak. Çünkü tam da kıçımı kaldırma, ya da başka bir deyişle hayatı hep bildiğim ve hep sevdiğim gibi yaşamami sağlayacak zihin ve ruh haline geri dönme takviminin başlangıcında gerceklestiler.
Hep demisimdir, bir insan kendini hatırlamali.
Ben de hatırladım işte.
Yani ailemle hiç kimsenin olmadığı kadar süper bir ilişkim olmasından ya da arkadaşımın dünyanın en harika insanı olmasından falan değil. Aslında bunlar, beni bana iten ufak iteklemeler.
Bir anda ailemin yanından ayrılıp (giden onlar olabilir, fark etmez), abidik gubidik arkadaşımla o eski zamanları anımsatan yaşam halinde bulununca, zaten sağlıklı ve içime sinen bir şekilde yavaş yavaş hayata gecirdigim fonksiyonlarımi da surdurunce(iste benden başka insanların dertlerine kafa yormak olsun, müziklerimi dinlemek olsun), bir anda kendimi, o çok sevdiğim konumda buldum. Dünyanın bütün kaotik halı devam ederken, bunu hiç onemsemeyip fakat izledigim, yaptığım basit basit şeylere gerçekten odaklandigim ve bu odaklanma sayesinde keyif aldığım, içinde bulunduğum her ortama ugrastigim her işe, burun kıvrılan bir şekilde kendimden bir renk katmaya çalıştığım o çok güzel, özene bezene olusturdugum halim.
Ve bekleye bekleye isimden kovulmanin ucuna geldiğim, sosyal hayatın dışına çıktığım ve her konuda yetersizliğe doğru dustugum o süreç, pat diye kapandı. Ve ben yine kendime özgü hallerine geri döndüm, kendimi de bayağı severek. Benim olayım bu. Neyse ki iyi formüle edip, sonuna kadar da beklemisim.
Resmen bir buçuk yıldır ilk defa yaptığım işe kendi perspektifimi kattım, düşünebiliyor musun Altan. Öyle dokunmuyordum hayata.
Şimdi, yeniden, hayatımın her bir detayına tutkuyla egilebilirmisim gibi. Oh be.

istanbul
hosting