08 Ocak 2023, Pazar
saat: 07:32


Bizim oralarda sözel kültürün baskinligi, boktan bir şey ya hani, bir güzel yanı var aslında bunun. Sinemaya çok hoş yansıyor aslında, bence çok özgün işler çıkabiliyor bizim oralardan, üzerine dusuldugunde, ne de güzel masal anlatımı var kimi filmlerin, ya da dizilerin. Bu aslında, belki de, biraz daha masalsı yapıyor, hayatını masal gibi yaşamak isteyenlerin. Bana da biraz öyle oldu denrebilir. Fakat masalsı dediğim, polyanna hikayeleri degil. Gerçek hayatı, gerçekleriyle yansıtmaktan bahsediyorum, hani kimi şeyler soğuk su gibi iner ya sinema ekranından oturduğun koltuğa doğru, tokat gibi indirir ya. O da var yani, hatta o yüzden bayağı güzel olarak addediyorum bu anlatilari.
Pek çok şeyi bir arada yaşadığım bir aralıktayım. Biraz bunaltıcı bir şey bence. Örneğin, hiç alakası olmayan bir biçimde, dünyanın bir ucunda televizyonda görüp takdir ettiğim, "lan aslında rakı içilecek adammış" dediğim oldukça saygın bir kişinin, benden övgüyle bahsettiğini duydum bugün. Ne alaka o adam, ne alaka ben. Ne ilginç bağlantılar. Yani aslında tam bilemiyorum, elime kalemi alıp , hayal edip kağıda dokseydim, senaryolastirsaydim veya romanlastirsaydim, bu şekilde mi yapardım. Sanmıyorum aslında. Fakat elime kendimi alıp yaşayınca bunlar çıktı ortaya. Hikayemin tarihin tozlu sayfasına dönüşmüş kısmından, hemen hemen çok memnunum. Ufak tefek detaylar sıkıntılı. Tam şu an evrildigi nokta, küçük yerleşik anlık hayatım, büyük oranda mutlu ediyor. Hikayenin pik( ya da dip) noktasından sonra sakin sakin garip bir evrim oldu, her şey yerli yerine yerleşti sanki. Öyle ki, geldiği noktada harika bir şehirde, güzel bir evde, iyi bir işte, hoş ama dar bir çevre ile yuvarlanıp gidiyorum. Hoş sevgilere ve hoş saygılara maruz kalıyorum. Hatta öyle şımarık bir durumdayım ki çok istediğim "tutkulu şekilde sevilme" halini mi "besleyici şekilde sevilme halini" mi secsem, bilemiyorum. Hatta, ikisini de elimin tersiyle itebilme durumuna çok yakın olduğum bir rahatlıktayım. Kendimi beğeniyor ve seviyorum. Mutlu sona mı geldim ne. Üstelik, bu içsel ve dışsal barışı genelde herşey oturunca yakalar ya insanlar, orta yaslarin sonlarına doğru, ben henüz hiçbir şey oturmamisken yaşayabiliyorum.
Tabii, hala, her zaman sahip olduğum "bir anda kayıp gitme şansını" da kendimden esirgemiyorum. ilk defa üstüme aldığım bir projeyi biraz gamsizca yürütüyorum, bir b ya da c planı yapmaksızın hem de.
Ve daha da üstelik, hemen altı ay sonra yepyeni bir maceraya atılmak bile olası, bambaşka güzel bir şehirde yeniden bir başlangıç yapabilirim. Önümde bu şanslar da var.
Fakat, çok doluyorum. Çok bunaliyorum.
Bütün bunları konuşmayacağım bir arkadaşa ihtiyacım var. Bir zaman olmuştu öyle bir arkadaşım, bir bara giderdik, iki saat biramizi içer, en fazla üç beş cümle kurardik, ve hemen hemen hiç konuşmazdik. Bu kafayı biraz özledim.
Çünkü zaten yaşıyorsun, zaten düşünüyorsun, zaten kendinle konuşuyorsun bunların hepsini, bir daha konuşmak neye yarar. Ben, konuşmayacağım bir arkadaşın özlemini yaşıyorum.
Hep soylemisimdir, hayatımda kendimden tek beklentim beklentisizlik diye. Çünkü bütün o konustuklarin, yaşadıkların, bir yerde gerçekliğini yitiriyor değil mi?
Kim bır zamanlar hayatını karartan ayriligindaki sevgilisiyle olan ilişkisini tam hatırlıyor ki mesela, hatirladiklarinin ne kadarını kendin yazdin, ne kadarı cidden oldu. Kim universite sınavına hazırlanırken nasıl çalıştığını gerçekten anlatacak kadar hatırlayabilir ki? Geçmiş, olduğu gibi beynimizin ürettiği ve "işte sen busun" dediği bir anlık bir bilgi kırıntısı değil mi alt tarafı? Nasıl belirsiz, nasıl silik. Bugün de öyle olacak.
Bize kalan ne?
Bir tek gittikçe azalan bir gelecek var elimizde, o da şimdilik sadece.


istanbul
hosting