10 Temmuz 2023, Pazartesi
saat: 01:16
eski günlerin hatrına içimi buraya dökmek istiyorum. kime söylenicez? kimseye söylenemiyoruz, kağıda kaleme söylenelim. artık eskisi gibi öfkelenmiyorum. anlayışım arttı, ama öfkelenmek yalnızca tek bir his. bunun gibi başka hisler de var. örneğin sıkışmışlık hissi, arada kalmışlık hissi. bunların da öfkeden geri kalır yanı yok. insanlarla iletişim kurmak çok zor. iletişimin kendisi zor değil ancak insan zor olduğu zaman iletişim otomatik olarak zorlaşıyor. bu sefer bu insan, hissettikleri nedeniyle ve mutsuzluğu nedeniyle, kendi doğruları ve önyargıları nedeniyle; sizin söylemeyeceğiniz ve söylenmesini istemediğiniz şeyler söyleyebiliyor. neden? öfkesi yüzünden. neden? bugüne kadar yaşadıkları yüzünden. bazıları bu durumlarda agzına geleni söylemeyi kendilerinde hak görürler. bunun nedeni var. her şeyin bir nedeni var. bu hakkı neden görür? çünkü o zamana dek kısıtlı kalmış olabilir. o zamana dek kendisini yedek oyuncu olarak görmüş olabilir ve karakterini göstermek, ispat etmek ister. bakın, istediği şey "o an için" sizin iyiliğiniz değil, kendi varlığı. bazen insanın egosu, şefkat ve düşüncesinin ötesine geçer ve sistemi ele geçirir. bu anlar onlara benzer anlardır. burada sıkıntıyı yaşayan bizler, bunları tek tek hatırlamalıyız. eğer karşımızdaki insanı nefret etme objesi olarak görürsek onu hiçbir zaman kazanamayız. kazanmak istiyorsak buna dikkat etmeliyiz. normal şartlarda, karşımızdaki öfkelendiyse ve bize fiziksel zarar vermeye yeltenmiyorsa aslında kendi kendine bagıran bir insandan bahsederiz. ve eğer bir yerden sonra görmeyi öğrenirseniz o insana kızmak yerine üzüleceksiniz. bu geldiğiniz yer ile ilgilidir. bazen o görünüş gülünç gelebilir, bazen ise üzgünlük yaratabilir. ama en nihayetinde emin oldugumuz sey, karsımızdaki insanın anlayısının artık yukarılarda bir önceliğe sahip olmadığıdır. onun gözlerinin önüne bir perde inmiştir, bu perde öfkedir. ancak o perdeyi indiren başka duygulardır. işte bu şekilde yaklaştığımız zaman sizin öfkeniz biraz dinecektir. çünkü ne olursa olsun bir kişinin söyledikleri o kişiyi bağlar, başkası ancak ondan etkilenmeyi tercih ederse etkilenir. eğer gurur yapmak istersek gurur yapacak çok şey yakalarız. ben kaç yaşında insanım, sen benimle nasıl konusuyorsun - sen kimsin? diye yaklaşabiliriz karşımızdakine. ama bu öfkeyi anlayışın altına düşürmez. öfkeyi anlayışn altına düşürmek için hem zaman hem de karşımızdakine egitim gerekir. peki egitimi nasil vereceğiz? karşımızdakine hakaret ederek mi? burada çözüm nedir? gerçekten böyle insanlarla yaşamak zorundaysanız bunları nasıl sineye çekebileceksiniz? bu stresle yaşanmaz zira, psikolojik sorunlara doğru gider. işin bir tarafından baktığımız zaman insan kendi bir bireydir ve sorumlulukları vardır. ancak ülkemizde bu sorumluluklardan bir tanesi ne olursa olsun ailenin yaptıklarına karşı da direnç göstermektir. en nihayetinde ülkedeki psikolojik sorunların muhtemelen büyük bir cogunlugu da zaten aileden kaynaklanır. ama aile dedigimiz insanlardan olusur, esas sorun insanımızda. insanımız ezik ve cahil. bunu aşagılar gibi söylemiyorum, bu bir gerçek. ezik, çünkü ona hak verilmemiş. ezik, çünkü o insan yerine konmamış. okumuşu bile. konferansa gidecegim, akademisyen bile adam yerine konmuyor. bir sıraya gidiyorsunuz insan yerine konmuyorsunuz. büyürken sus büyükler konuşsun diyorlar yine aynı. tam da o yüzden eziğiz. paramız da yok zaten. cahiliz, çünkü egitim kötü. cahiliz çünkü egitilmemişler insan egitemez. cahiliz çünkü büyürken bizi egitimli insanlar bile egitmeye gayret etmis olsa çevremiz egitimsizdi. cahiliz cünkü akıllılar olarak bile azınlığız. e herkes bunun farkına varıp, varsa bile bunun uzerine gidecek durumda degil. bazısının vakti yok, bazısının iradesi yok, bazısının da farkındalıgı yok zaten. ama eger bizim varsa, benim varsa; o zaman buna sahip olmayanlara sıkılgan degil yardımsever ve hosgorulu bir gözle bakmalıyım. ancak her ne olursa olsun insan karşısında hakaret duydugu zaman hem ego, hem gurur geliyor yardımına. anlayısı tahtından etmeye calısıyorlar. "sen kimsin de benimle böyle konusuyorsun", "sen kimsin de benim hayatıma karışmak istiyorsun" demek istiyorlar. diyebilirsiniz. ama sonucunu göze alıyorsanız söyleyin. sevdiginiz insanlar öfkelendiklerinde, sizin kendinize ya da onlara yakıştıramadıgınız seyleri yapabilirler. ama siz eger yakıstıramıyorsanız göreviniz "yapmamak" degil midir? o zaman biz yapmayacagız. karşımızdaki insandan ne bekliyorsak, ne yapmasını istiyorsak biz onu yapacağız. hakaret mi ediyor? biz etmeyecegiz. bagırıyor mu, biz bagırmayacagız. bazen sohbet ilerlemez, bazen karşının öfkesi o kadar çok olur ki size de sirayet etmeye calısır ama buna direnmeliyiz. sürekli yaptıgımız her seyi mantığa uygun bir şekilde yapmaya gayret edersek, olayların ne oldugu bizim icin önemsiz hale gelir. küfür de etseler, nazik de olsalar biz zaten aynı karşılığı vermeliyiz. bu şekilde yaklaştığımızda hayat kolay. sevdiklerimiz hastaysa eger onlara yardım etmez miyiz? bu da hastalık işte. bir hastalık var. yardım etmemiz gerekiyor. tabii kolundan tutup doktora götürebilecegimiz bir hastalık degil bu, o yüzden bir nevi doktor ve öğretmen de biz olmalıyız. egitmeliyiz. ama egitmenin en iyi yolu da zaten eylemlerimizden geçmekte. bununla birlikte hiçbir zaman baska birinin neyi niçin yaptığını anlamak mümkün degildir. o kafasından neler geçirir, neler kurgulamıstır bilemeyiz. belki bir acısı var. belki bu acı bir ilüzyon bize göre, ama o insana göre var? yapacak bir şey yok. şunu unutmamak gerekir. mutlu insan öfkelenmez. mutlu insan hakaret etmez. mutlu insan aşağılamaz. bunları mutsuz insan yapar. bunları özgür olmayan biri yapar. bunları hapiste olduğunu düşünen bir insan yapar ancak. size bunlar yapılıyorsa, bilin ki karşınızdaki böyle bir durumdadır. farkında olmayabilir -- ama biz farkındayız. biz farkındaysak ona göre davranmalıyız. belki de olağandan bile fazla anlayış göstermeliyiz. şunu diyebilirsiniz; ben neden başkasının hakaretlerini çekmek zorundayım? degilsiniz. ama göze alıyorsanız yapın. sevdiklerinizle konusurken ne olursa olsun sonucunu iyi düşünerek davranın. karşınızdakinin mutlu ve anlayışlı bir insan olmadıgını hatırlayın. size hiçbir şey zarar veremez. hakaret eden kendi karanlığındadır, ona ışık tutmak gerekir. bazen de, bu tavırlarından dolayı bu insanlarla artık eskisi gibi vakit geçiremeyeceğimizi düşünürüz. buna üzülürüz. peki bunun nedeni nedir? bunun nedeni biz miyiz? biz olmamalıyız. çünkü biz ne olursa olsun zaten belirli bir davranışı izlemeliyiz. bunun nedeni kim olur o halde? diğer taraf. e biz diğer tarafı kontrol edebilir miyiz? hayır. biz diğer tarafın yanlış hükümlerini tek tek onun kafasında düzeltebilir miyiz? hayır. diyelim ki böyle ilerledi süreç, diyelim ki siz artık eskisi gibi olamadınız. o zaman problem sizde değil demektir. siz fiziksel olarak olamıyorsanız, manevi olarak destek olmaya devam edersiniz. | ||
|