27 Temmuz 2023, Perşembe
saat: 14:35


Ey, ey ey Güncem.

Nasıl ayık kafa kundante, bildin mi.
Bilemezsin.
O dalgalı çarşafsız denizin yarattığı iç yokluğunu bilemezsin.
Ama sana anlatmalıyım.

Önce, enerjim çekilmeye başladı.
Enerjim zaten az bilirsin, dopaminime en yakın şahitlerdensin.

İçten içten kopuştaydık. Sancılı bir ayrılıkta.
Libidom düşük, memelerim kimsenin doldurmaz avcunu.
Burnum estetikten beri çok daha büyük, yüzümde oluştu Merkel çizgileri.
İyice zombileşiyordum.
Ayaklarımı daha zor adımladım.
Kaslarım her gün bağırdı, ne yaptın şimdiye kadar ulan, biz burdaydık.
Başımdaki duman her yeri kaplamaya başladı.
Sis, mistikliğini yitirdi.

Haşhaşın rengine döndü yüzüm, kahvemin sütüyle karışmadan.
Kafamdaki duman gözlerime indi, herkes karardı.

Bunlar, bırakmamdan son birkaç ay önce oldu oldu oldu.

Sonra bir gün Sisyphos’a gidip sabahladım.
Güzel, hasarsız bir gündü.

Bir taksiye bindim sabah 5’te.
Taksici Türktü ama taksiciyle hiç konuşmadım.
Güldür Güldür dinliyordu. Hiç gülmüyordu.

Uçan kafamı nerelisiniz, işler nasıl, Türkiye mi Berlin mi geyikleriyle yıkayamazdım.

Ofise gelecektim, eşyalarım ordaydı.
Ofisin de adresini vermedim, biraz ilerisini söyledim gidecek yer olarak.
Almancamı İngiliz aksanına bulayıp gözlüklerimi taktım.
Telegramıma baktım, inmeden hemen önce.
Telegramda bir pablo escobarım.
Telegramda illegal bir bastard’ım.

Telefonun kabının içinde bankamatik kartım ve biraz para vardı.
Taksi durdu. Parayı çıkardım telefondan,
50 kuruş var mı dedi taksici.
Türk aksanını saklamadı, ona neydi İngilizlik.

Ceplerime baktım. Var dedim.
Fatura almam gerekiyordu. Uykusuz ve yorgundum. Son içtiğim sigaranın sisi her yeri kaplıyordu. 20 saattir açtım ve dans etmekten ayaklarım, başım ağrıyordu.

Fatura ister misin dedi taksici.
Hayır dedim kendimden emin. Bir an önce uyumam gerekiyordu.
Taksiden indim ve ofise yürüdüm.



Ofisin kapısını açarken tek düşündüğüm yataktı.

B çocuklarla Harz’a gidecekti o sabah.
Pazartesinin o sabahı.
Güzel pazarın ertesi.

Sisyphos'un kattığı,kardeşlik, sevgi ve o ilkokul öğretmeni kadın damarlarımdaydı.
Kafası zehir gibi, benim gibi kırkını devirmiş.
Ot kutusundan ot çıkarıp soruyor. Benim için sarabilir misin? Ben yapamıyorum da.
Bazı oğlanları gösteriyor. Onu öpmek istiyorum diyor. Öp diyorum.
O istemiyor diyor.
Başkasını öp diyorum. Başka taraflara yöneliyor.
Ben kimseyi öpmedim klüplerde.
Kimse öpülesi değildi ve kimsenin dudakları B’yi üzmeye değecek kadar güzel değildi.
Bir çocukla konuşmuştum öğretmenle otururken.
Ona biraz hash vermiştim.
Sarmadı, parmaklarının arasında inceltti ve mikro bir sigara gibi yaktı. Dumanını içine çekti.
Bu gördüğüm en uncool şey dedim.
Güldü.
Ne iş yapıyorsun dedim, Corona’da sektör değiştirdim dedi. Aslında mühendistim ama şimdi torbacılık yapıyorum.
Gerçek bir terfi dedim.
Hayat standardıma, inançlarıma daha çok uyuyor, evi seviyorum dedi.
Ne satıyorsun dedim.
Ot hariç her şey, dedi.
Otu satmıyorum, kendim içiyorum. Satmaya kalmıyor.
Güzel dedim, nerede oturuyorsun?
Bizim mahalleyi söyledi.
Ben orada oturduğumu söylemedim.
Kolundaki dövmeyi gösterdi.
1312
Ne demek dedim.
Anlamamama şaşırmadı.
ACAB dedi. All Cops are Bastard.
Çok gizli dedim.
Biliyorum dedi.
Otun insan beyni üstündeki ilk basitleştirici etkiyi o çocukta gördüm.
Ofise girer girmez cebimde bir şeyin hafifliğini anladım.
Telefonum yok.
Telefonum kesin yok.
Telefonum Telegram tamamen açıkken takside düştü.
Çıkıp geldiğim yolu yürüdüm.
Yok.
Kesin takside düştü.
Aslında 50 centi çıkarırken düşüşünü duyduğumu hatırladım.
Uyuyamazdım.
Fatura yoktu. Yoksa taksicinin telefonu üzerinde yazardı.
Find my iphone diye bir şey olduğunu o öğlene kadar bilmeyecektim.
Aradım kendimi, aradım.
Tıpkı ben gibi, cevap vermedim.

Taksiciler birliğini aradım.
O kafayla bir rapor tutturdum.
Biz herkese mesaj geçtik dedi. Ofisin numarasını verdim.
Benjamine maille haber verdim. Telefonumu kaybettim diye.
Muhtemelen polise verilir dedi taksiciler birliğindeki kadın.
Telegramıma şifre koymadığım için büyük kabuslarla uyuyamadım.

Tüm günü ofiste geçirdim.
Seratonin düşüşündeydim.
Toplam 3 Eurom vardı.
6 sene önce son kullanma tarihi dolmuş makarnayı yedim.
Lokmalar ağzımda büyüdü.
Hapis yemeklerini düşündüm.
Ya da polisin benmişim gibi Telegramda at koşturup herkesi yakaladıktan sonra, torbacılar birliğinin benim ajan olduğuma kanaat getirip peşime düşüşlerini kafamda kurdum.
Tüm gün telefon gelmedi.
Telefonum öğleden sonra kapandı.
Iphone bul, çalışmadı.

Iphonumu bir daha görmedim.
Her şeyim bir an gitmişti. Boştum.
Kartım da gittiğinden para çekemedim.
3 Euro ile kısa mesafe tren bileti alıp eve gidecektim.
Partiden önce teyze pazar arabasıyla alternatif kıyafetlerimi getirdiğim gibi şimdi çeke çeken tren istasyonuna gidiyordum.
Her yaklaşan polis arabası bana geliyordu.
Torbacılar telegramda birbirlerini bana karşı uyarıyorlardı.
Kafamda felaketler kopuyordu.

Tren istasyonuna girerken, hayatımda görmediğim bir rüzgar yakaladı beni merdivenlerin ortasında.
Tekerlekli pazar çantam aşağı doğru savruluyor, beni de çekiyordu.

1 dakika kadar rüzgardan kıpıdayamadım.
İşte o rüzgar, benim hayatımı değiştiriyordu. O sırada ürperdim. Damarlama kadar işledi esinti. Diğerlerine işlemeyen, bana dolan o rüzgar.
Bir dakika sonra rüzgar dindi.
Aşağı inip otomattan biletimi aldım. Biletimi alır almaz rüzgar yine başladı ve bilet elimden uçtu.
Dans ediyordu bilet. Henüz raylara düşmeden, havada plastik bir torba gibi savruluyordu.

Tam karşımda siyah yüzünün yarısını kapşonuyla örten genç biri belirdi.
Ben yine rüzgardan donakalmış, uçan son paramın biletine bakarken, tuhaf bir dansla, neredeyse biletle senkron bir şekilde, biletimi yakaladı.
Kafası aşağıda bana verdi.
Eli elime değdi ve hızlıca merdivenlerden çıkarak istasyondan gitti.
Arkasından, bugün başıma gelen tek iyi şey buydu diye bağırmak istedim. Olmadı. Bir tek, you don’t know. You don’t know diyebildim.
Duymadı.

Eve geldikten sonra her iki saatte bir açtığım ot-hash kutuma baktım. Açmadım.
Çekmeceye koydum.
O gün bugündür bir daha içmedim. Herhalde 4 ay oldu.
Kundante, sober oldu…
22 yıldan sonra, birbirimizi medeni bir şekilde terk ettik.






istanbul
hosting