26 Ağustos 2023, Cumartesi
saat: 15:53
Paralel universe güncesi. Yaz ki hikaye olsun. Çantasını toplamadı. Eşyaları elinde, açık derileri sökülmüş, tekerleklerinden biri çürümüş, taşıma sapı yarım bir ayın öbür tarafı gibi saklanmış çantaya baktı. Hiçbir şey sığmaz buna diye düşündü. Götürmek istediğim hiçbir şey yok aslında. Gitmek istediği bir yer var mı, onu düşünmedi. Eylemini durduracak her türlü düşünceyi durdurmaya yeterdi gücü. eylemine öyle ihtiyacı vardı. Annee, anne, kanalı değiştiremiyorum. Bu sesi duymayı durdurabiliyordu. Eyleminin çıkış noktası bu sesti. Bu sese hissetmedikleri. Bu sese gelişmemiş içgüdüsü, bu sese tepki vermeyen anneliği. İt demişti doğumcu. Şimdi, tüm gücünle it. O tüm doğanın bahşettiği sesi kapatması o ana denk gelmişti. İtmek diye düşündü. Üstelik doktor Almanca bilmediğini bildiğinden, bir Alman-İngiliz ajanı aksanında söylüyordu emrediyordu aslında. Push! Mağaza kapılarını düşündü. Push itiniz. Pull çekiniz. Pull etti. İçine tüm gücüyle çekti hayatı. Hayatı doğurmak ona kalmamalıydı. Hayatın sorumluluğunu almaya hazır değildi. Sorumsuzluk karakteriydi ve öğretmek onun işi hiç değildi. Sigara nasıl sarılır bliyordu, hangi malzemeden zıvana olur hangisinden olmaz. MDMA kilona göre kaç grama denk gelir. En iyi torbacıyı nasıl anlarsın. Kendini öldürmeden nasıl bağımlı olursun. Bunları öğretecek miydi. Bunları biliyordu. Bir yolda kaybolsa n'apılır, onu bilmiyordu. Harita okumayı ya da yıldızlara göre yön bulmayı bilmiyordu. Dünyada düzdürcüler de aynıydı, elipsciler de. Dünya, sağsız solsuz, kuzeysiz güneysiz, bakış açısına göre bir yerdi. O, dünyaya en az bir uzvu değsin istiyordu. Yaşamı öyle seviyordu. Kafasını sola çevirdi ve kulağını doğum sandalyesinin kırmızı eski derisine yasladı. Doktorun yükselen sesi, daha sakin geliyordu öylece. Push. Now. Stronger. Hiçbir şey yapmadı. Bazı zamanlarda durdurabildiği kanını -o buna zamanı durdurmak diyordu- hissetti. Akma dedi usulca. Doğum durdu. Kalp atışları, çabuklar, hemşireler, onu kınayan ebeler girdi. Bir vantuzla kafasından çektiler bebeğin. Bebeği onun üstüne koydular. Eliyle tutamadı bebeği, yapış yapıştı yana kaydı, kadının beli taraflarına, doğum sandalyesinin kenarına düştü. Kimseye bir şey söylemedi. İçindeki güdülerin yokluğuna üzülmedi. Sıçtık dedi sadece içsesi. İşte şimdi sıçtık. Bavulu bıraktı, sigarasını bıraktı. Ayakkabılarını çıkarıp kanala atladı. Değişmeyen kanal, Rosa Lüksemburgdan beri, şimdi değişmişti. | ||
|