27 Ağustos 2023, Pazar
saat: 06:57
Bebekte, evimin balkonuna çıktım. Az önce. Türk kahvemi pisirdikten sonra. Aklımda yalnızlık mevsiminden marlin manroe'nun enstrumental kısmının melodisiyle uyandım ve tam bu sahnenin olması gerekiyordu. Bende onu yaptım. Şarkının enstrumental kısmı gelsin diye de başından açtım sakin denizin karsisina oturunca, enstrumental kısım gelene kadar kahvemden de içmedim, sigaramı da yakmadım. Dün ilginç adamlarla bir denk gelmiş yaşadım, ben tanımıyorum kendilerini ama anladığım pek tanınırlar. Tanımamama biraz icerlediler sanki. Işte ikisi gazeteci, biri politikacı (onu ismen tanıyordum bak). Ben ortamın yabancısıyım, işte yeri geldi ekşi sözlükte yazar olduğumu ifade etmem falan gerekti. Dokunacagim nokta da tam bura. Hem biraz üzüldüm, hem de halime çok sevindim. Işte egodur, konuşulanlardir, hoşuma gitmeyen esprilerdir ya da kulis haberi denilen şeylerdir hiç önemli değil de, ben yabancıyım ya, o nasıl bir gerginlik sebebidir yahu. Ortamda kim olduğunu bilmedikleri birinin varlığı, nasıl bir tetiktelik halinin sebebidir :). Gözlerinden fışkırdı düpedüz, söylediklerine dikkat etme zorunluluğu. Her halimi inceleme, konu dışı hareketler. Hele ekşi yazarligimi ifade etmem(o da "bu kim yea" diye neyin nesi olduğumu anlamaya çalıştıkları bir soruya cevap olarak), nasıl da kendilerinden bahsedebilecegim, bulundukları ortamı sosyal medyaya sizdirmam korkusu, konuştuklarını hep bu ihtimale dayanarak seçmeleri. Ne büyük bir yük yahu gelişine yasayamamak. Halbuki ben, onları önemsemiyorum, verdikleri kavgaları da, konuştuklarını da. Ben o an orada bulunmasına gerek olmayan, aslında doğal akışın bozulduğu saçma bir anomaliydim, ve onlar konuşurken tek aklımdaki şey aralarında sessiz sessiz oturan sevgilimdi. konusmanin içinde olduğum için yüzlerine bakıyordum ama, cümleleri bitmeden gözlerim onun gözlerini bulmuş oluyordu. Banane onların o tedirginlikle ne düşündüğünden. Ben onların ormanına yanlışlıkla düşmüş bir tirtildim sadece, beslenmeyi bile düşünmüyordum. Zaten o ağaçlardan beslenemezdim de. Sonra, sevgilim hareketlendi, ben de alakasız kıyafetlerim ve gulumseyisimi alıp, ellerini sikip, memnuniyet belirtip yanlarından ayrıldım. Ne adlarını öğrendim, ne konuştuklarını hatırladım, bana bir anı, o tatsız tedirginlikleri olarak kaldı. Gece ise, güzel güzel uyurken , tam ezandan önce, bir azgın sivrisinek yüzünden güzel ruyamdan kendimi tokatlayarak uyandım. Sonra dedim ki, zaten yılda kaç kere, boğazın şu sakinliğine eşlik eden gugukkuslari oterken türk kahvesi icebiliyorum ki diye düşünüp, uyumayı reddettim. Kahvemi yaptım, balkona geldim. Bunları yazarken tam, güneşi ilk pariltilarini verdikten az sonra, bir tane kumru geldi balkonun trabzanina kondu. Bana günaydın dedi. Ben de onun fotoğrafını çektim. Gitti. Bu ne güzel hikaye böyle, altancim. | ||
|