04 Eylül 2023, Pazartesi
saat: 17:23
A-haaaa! Düştüm mü yine koynuna!? A benim güzel güncem, papatyalarla süslerim seni. saat: 13:13 Sancılarla geçirilmiş gençlik yıllarının, yerini daha sakin zamanlara bıraktığını düşündüğüm erişkinlik dönemime ne zaman girdim tam olarak bilemiyorum. Kesin bir tarih belirtmek elbette ki güç olacak ancak evliliğim, sevgili kızım Lena'nın doğumu ve boşanmam arasında geçen o zedeleyici, örseleyici, yıkım sürecinin sonunda ulaşmış olsam gerek. Zira oralarda bir yerde vazgeçtim çocuk olmaktan. Öyle umut dolu, lirik mısralarla bezenmiş bir kitaptı ki gençlik belleğim, nasıl oldu da kocaman bir DRAM halini aldı zaman içinde emin olamıyorum. Emin olamadığım bir çok evresi gibi kendimin. Kaç kere gördüm umudun sonunu, gülüşlerin sonunu kaç kere !? Kaç kere döndüm son nefesimi vermekten, derin bir sıçrayışla!? Emin olamıyorum. Cihangir'in cinnet anlarında [neyse ki Lena doğduktan sonra boşanma süreci başlamıştı ki evladımı bu caniliğin ve travmanın içine atmadan kurtarabildim bir nebze] "Acaba son nefesim mi bu aldığım!?" "Öyleyse derincene son bir soluk alayım!" diyerek kendimi, bitişe teslim ettiğim zamanları unutamıyorum. Artık düşündüğüm şeyin sadece "nasıl öleceğim acaba, uykumda mı gelecek, banyo yaparken mi yoksa yol ortasında yürürken birdenbire gelen bir hamleyle mi olacak ölümüm" gibi sorular olduğu o zamanları unutamıyorum. En unutulmaz olanı da, henüz karnımda taşıdığım yavrumu, babası olacak adamın öfke dolu tekmelerinden koruyamayışım belki de. Kendi canımın yangısı şöyle dursun, doğmamış çocuğumun içimde savunmasızca dururken yediği tekme, silinmiyor belleğimin tozlu odalarından. Yazdıkça o kötü anılar bir bir bellekte canlandığı için, darmadağın olduğumu net bir şekilde ifade edebilirm şu an. bu sebeple bu kötü zamanları bir kenara bırakıp, bu süreçten nasıl sıyrılmaya başladığımı yazmak isterim; Lena doğmadan evveldi, Cihangir'in ondan kurtulmaya başlamamdan önceki son cinnetiydi, onca haykırışıma, feryadıma ve İMDAT çığlıklarıma, duyanların kayıtsız kaldığı o geceden, boğazımda bir bıçak ve üzerime kilitlenen kapının ardında titreyen bir beden ve bebeğimle HALEN NEFES ALIYOR olarak çıkmıştım. Sabah alt komşum Leyla abla, beni evden çıkardı ve annemi aramamı istedi (ben arayamıyordum çünkü her seferinde Cihangir telefonumu kırdığı için iletişim kanalım yoktu) " Tren paramı da cebime koyarak evime gitmem için bana destek çıkmak zorundaydı, çünkü kaçmamam için bana para da bırakmazdı. İşte O günden sonra bir daha Mersin'e dönmedim, eşyalarımı Adana'ya taşımanın haricinde. Tüm bu süreçlerde aileme mümkün mertebe üzüntülerimi yansıtmamaya çalıştım. Yaşadıklarımın belki de sadece %5 lik bir dilimi hakkında bilgi sahibiydiler... Nihayet Lena doğmuştu. Ben tarif edemeyeceğim kederlerle dolu geçirdim doğumu ve sonrasındaki tüm süreçleri zira Cihangirden kopmuş ancak halen iletişim içindeydim. Yasal olarak KOCAM oluyordu kendileri. Lena 1 yaşına geldiğinde onu sütten kesip, bir iş buldum kendime. İşte tam olarak DÖNGÜM burada başladı belki de. Her gelip gidişinde ŞİDDETE başvurarak bana olan hislerini ifade etmeyi tercih eden Cihangir ile bağları koparmak için yavaş yavaş ilerledim. İlmek ilmek işledim kendi özgürlüğümü... ELbette çok yıpratıcı olaylarla dolu olmasa bu Cihangir'in namına yaraşmazdı. Velhasıl kelam, boşanma ertesi artık annemlerle 4 kişilik bir aile olduk yeniden. Annem ve babam Lena'ya bakıyor ben ise şartları zorlayarak bulduğum işlerde yaşamımızı kazanmaya gayret ediyordum. Lena okula başladı. İtiraf etmeleliyim ki öğretmeninin desteği Lena'yı travmalarından bir nebze uzaklaştırmak adına çok büyük yardımcı oldu bize. Bu toparlanma evresindeki "BAŞARIMI" başkalarının bana bakışlarında ve sohbet esnasında gelişen "takdir ve tebrik" dileklerinden sonra farkedebildim. Yitirdiğim yaşamımı LENA'nın varlığı ile söke söke geri almak için çetin bir mücadele vermiştim resmen. Tüm bu süreçler içinde unuttuğum bir BEN vardı, benim KADINLIĞIM vardı bir de. Bunu tamamen es geçmiştim uzunca bir süre. Geçmişte nasıldım, kimdim, tüm bu revizyon sürecinden önce neleri severdim, neler beni mutlu ederdi ??? UNUTMUŞTUM. Hatırlama girişimlerim oldu ise de; çoğunda, o zamana değin farkında dahi olmadığım travmalarımla tanıştım. +Merhaba yeni ve travmatik BEN! +N'aber!? Şimdilik yoruldum, tüm bunları yazarken, yaşadıklarımın ağırlığı çöktü üzerime. Bir sigara içmek için ayrılıyorum klavyenin başından. Ne diyordu şair o güzel mısralarda; "Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün..." saat: 13:14 Sancılarla geçirilmiş gençlik yıllarının, yerini daha sakin zamanlara bıraktığını düşündüğüm erişkinlik dönemime ne zaman girdim tam olarak bilemiyorum. Kesin bir tarih belirtmek elbette ki güç olacak ancak evliliğim, sevgili kızım Lena'nın doğumu ve boşanmam arasında geçen o zedeleyici, örseleyici, yıkım sürecinin sonunda ulaşmış olsam gerek. Zira oralarda bir yerde vazgeçtim çocuk olmaktan. Öyle umut dolu, lirik mısralarla bezenmiş bir kitaptı ki gençlik belleğim, nasıl oldu da kocaman bir DRAM halini aldı zaman içinde emin olamıyorum. Emin olamadığım bir çok evresi gibi kendimin. Kaç kere gördüm umudun sonunu, gülüşlerin sonunu kaç kere !? Kaç kere döndüm son nefesimi vermekten, derin bir sıçrayışla!? Emin olamıyorum. Cihangir'in cinnet anlarında [neyse ki Lena doğduktan sonra boşanma süreci başlamıştı ki evladımı bu caniliğin ve travmanın içine atmadan kurtarabildim bir nebze] "Acaba son nefesim mi bu aldığım!?" "Öyleyse derincene son bir soluk alayım!" diyerek kendimi, bitişe teslim ettiğim zamanları unutamıyorum. Artık düşündüğüm şeyin sadece "nasıl öleceğim acaba, uykumda mı gelecek, banyo yaparken mi yoksa yol ortasında yürürken birdenbire gelen bir hamleyle mi olacak ölümüm" gibi sorular olduğu o zamanları unutamıyorum. En unutulmaz olanı da, henüz karnımda taşıdığım yavrumu, babası olacak adamın öfke dolu tekmelerinden koruyamayışım belki de. Kendi canımın yangısı şöyle dursun, doğmamış çocuğumun içimde savunmasızca dururken yediği tekme, silinmiyor belleğimin tozlu odalarından. Yazdıkça o kötü anılar bir bir bellekte canlandığı için, darmadağın olduğumu net bir şekilde ifade edebilirm şu an. bu sebeple bu kötü zamanları bir kenara bırakıp, bu süreçten nasıl sıyrılmaya başladığımı yazmak isterim; Lena doğmadan evveldi, Cihangir'in ondan kurtulmaya başlamamdan önceki son cinnetiydi, onca haykırışıma, feryadıma ve İMDAT çığlıklarıma, duyanların kayıtsız kaldığı o geceden, boğazımda bir bıçak ve üzerime kilitlenen kapının ardında titreyen bir beden ve bebeğimle HALEN NEFES ALIYOR olarak çıkmıştım. Sabah alt komşum Leyla abla, beni evden çıkardı ve annemi aramamı istedi (ben arayamıyordum çünkü her seferinde Cihangir telefonumu kırdığı için iletişim kanalım yoktu) " Tren paramı da cebime koyarak evime gitmem için bana destek çıkmak zorundaydı, çünkü kaçmamam için bana para da bırakmazdı. İşte O günden sonra bir daha Mersin'e dönmedim, eşyalarımı Adana'ya taşımanın haricinde. Tüm bu süreçlerde aileme mümkün mertebe üzüntülerimi yansıtmamaya çalıştım. Yaşadıklarımın belki de sadece %5 lik bir dilimi hakkında bilgi sahibiydiler... Nihayet Lena doğmuştu. Ben tarif edemeyeceğim kederlerle dolu geçirdim doğumu ve sonrasındaki tüm süreçleri zira Cihangirden kopmuş ancak halen iletişim içindeydim. Yasal olarak KOCAM oluyordu kendileri. Lena 1 yaşına geldiğinde onu sütten kesip, bir iş buldum kendime. İşte tam olarak DÖNGÜM burada başladı belki de. Her gelip gidişinde ŞİDDETE başvurarak bana olan hislerini ifade etmeyi tercih eden Cihangir ile bağları koparmak için yavaş yavaş ilerledim. İlmek ilmek işledim kendi özgürlüğümü... ELbette çok yıpratıcı olaylarla dolu olmasa bu Cihangir'in namına yaraşmazdı. Velhasıl kelam, boşanma ertesi artık annemlerle 4 kişilik bir aile olduk yeniden. Annem ve babam Lena'ya bakıyor ben ise şartları zorlayarak bulduğum işlerde yaşamımızı kazanmaya gayret ediyordum. Lena okula başladı. İtiraf etmeleliyim ki öğretmeninin desteği Lena'yı travmalarından bir nebze uzaklaştırmak adına çok büyük yardımcı oldu bize. Bu toparlanma evresindeki "BAŞARIMI" başkalarının bana bakışlarında ve sohbet esnasında gelişen "takdir ve tebrik" dileklerinden sonra farkedebildim. Yitirdiğim yaşamımı LENA'nın varlığı ile söke söke geri almak için çetin bir mücadele vermiştim resmen. Tüm bu süreçler içinde unuttuğum bir BEN vardı, benim KADINLIĞIM vardı bir de. Bunu tamamen es geçmiştim uzunca bir süre. Geçmişte nasıldım, kimdim, tüm bu revizyon sürecinden önce neleri severdim, neler beni mutlu ederdi ??? UNUTMUŞTUM. Hatırlama girişimlerim oldu ise de; çoğunda, o zamana değin farkında dahi olmadığım travmalarımla tanıştım. +Merhaba yeni ve travmatik BEN! +N'aber!? Şimdilik yoruldum, tüm bunları yazarken, yaşadıklarımın ağırlığı çöktü üzerime. Bir sigara içmek için ayrılıyorum klavyenin başından. Ne diyordu şair o güzel mısralarda; "Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün..." saat: 01:14 Gözlerime bir türlü düşmeyen bu uyku, senin de var benden alacağın!!! Deniz kokusu çekiyor canım! Uyuyamıyorum.. Korkudan belki, Belki yarının telaşı sardı içimi. Belki kızımı özledim. Belki koca evde yalnız olmak beni geriyor. Belki KORKUYORUM sözgelimi. Görev; yarın gece deniz kokusuyla uyuyalım. | ||
|